Paylaş
Yani deniz kıyısında.
Muğla'daki ulusal seçim manzaralarını ayrıca yazacağım.
Ama oralarda yerel yönetimlerle ilgili çok şey düşündüm.
Denize, kıyıya, kıyı insanlarına bakarak.
* * *
Akşam aniden başlayan rüzgar, anoson kokusunu taşıyor masama.
"Deli Mehmet" koymuşlar o rüzgarın adını.
Çünkü sağı solu belli olmazmış.
Kıyının ise sağı solu belli.
Muğla'da merkez ile birlikte 12 belediye var.
Başkanların 9'u CHP'li, 2'si AKP'li, 1'i MHP'li.
Beldelerde de çoğunluk CHP'li belediyelerde.
Denize, kıyı insanlarına baktıkça, yerel siyasi aritmetiğin böyle biçimlenmesi çok olağan geliyor bana.
* * *
Kıyı restoranındaki apliklerin pastel ışığında yakutlaşan kırmızı şarap kadehlerine bakıyorum.
Ve dingin, gülümseyen yüzlere...
Aklıma, AKP'li belediyelerin tüm Türkiye'de yaygınlaştırmaya çalıştığı alkol yasağı geliyor.
Kıyıda çıplak ayak gezen, şile elbisesinin etekleri rüzgarda savrulan genç kıza bakıyorum.
Haşema geçiyor aklımdan.
Kadınları saçları dahil, tepeden tırnağa örten "mayo"lar...
Balıkadam giysisinin kumsalda, karada gezeni.
Karaadam giysisi, demeye varmıyor dilim.
Ne hazin; denize, kuma, güneşe yani sağlığa değememesi tümüyle örtülü bedenin.
Bakıyorum, kıyı insanlarına, yerli-yabancı turistlere.
AKP'yi dokusunda var olan bazı özellikleriyle kıyılarda tasarlamak zor.
* * *
Bakıyorum denize.
"Yasak"ları eğreti, hatta olanaksız kılan, doğal bir direnişin kumsalı sanki kıyılar.
Med-cezir de olsa bazen, öyle.
Çünkü kıyılarda hayatı, doğa ve insan doğası haklı çıkartıyor.
İçerlere gittikçe, insan, doğasından uzaklaşıyor sanki.
Taklit ya da suni yaşamları, kıyıda gezdirmek mümkün değil.
O yaşamları, denizde hakikileştirmek de...
Paylaş