Paylaş
Nedeni, sorunların türü ve ağırlığı farklı da olsa, bu tüm ülkeler için geçerlidir.
Sosyo-ekonomik, teknolojik gelişme ve değişimler, nüfus hareketleri, kentte yaşayanların tercihlerindeki farklılaşmalar, çevre sorunları kenti/kentliyi doğrudan etkiler.
Çünkü her değişim, şehre dair her tasarruf, bizzat kentin, kentlinin hayatına, rutinine sızar.
Bu nedenle “Şehir Planlaması” değdiği tüm bilim dallarıyla birlikte kentler için hayati önem taşır.
* * *
Ancak Türkiye’de hala değişimin yönü ve ivmesi, siyasi yönetimlerin arzu, (b)ilgi ve mutlak otoritesi ile -kentliyi yok sayan- tepeden inme sürprizlerine alabildiğine açıktır.
Çünkü başta Ankara olmak üzere, bir çok örnekte yerel yönetimler Şehir Planlaması’nı “oda”ların ideolojik lüzumsuzluğu olarak görür.
Ve kente dair düzenlemeleri, masa başında, bilgisayarda oynanan Simcity oyunundaki gibi neredeyse bir tuşa basarak gerçekleştirir.
Misal, Eskişehir Yolu’nda hukuksal, bilimsel, kentsel tüm itirazlara karşı yükselen dev demir kafes...
Bir tuşa basıldı, dikildi oraya.
Şimdi mesele, “delete” tuşuyla düzeltilmeye çalışıyor.
* * *
Ankara’nın orasına burasına yapılan üst geçitler derseniz, aynı.
Öyle ki, “Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi” dizisinde bile espri konusu oldu:
“Üst geçidi kullanan zaten bir kişi vardı, onu da öldürmüşler. Bu kadar ıssız yerde adam kessen kimsenin ruhu duymaz.”
Ya Kızılay’da Atatürk Bulvarı’ndan Sıhhiye’ye “u dönüş”ü sağlayan üst geçit?
Orada oturan avukatların 3. katından geçiyor...
Benzerleri Cinnah Caddesi’nde, AOÇ’de “manzara” karartıyor, yayalara slalom yaptırıyor.
AOÇ’ye yönelik girişimler ise zaten, her dem olağan şüpheli...
Yine, “Ben yaptım oldu” makamından, tüm meydanları yok oldu Başkent’in.
Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Yarın Taksim’de gezi faslından hareketle, yerel demokrasi, değişim, planlama, kent hafızası gibi kavramları dolaşmaya çalışacağım.
Paylaş