Paylaş
Ama yine de kış, Ankara'ya yakışan tek mevsim.
Sadece kar yağdığında, elbette...
* * *
Kar, bir çok insanı, hatta İstanbulluları Ankara ile barıştıran nadir özelliklerinden birisidir de...
Çünkü "gri"sini, gereksiz resmiyetini yok eder kentin.
Sokağa çağırır, sokağa çıkartır insanları...
Ankara'da, "büyük ırmaklardan bile heyecanlı(dır) /karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak"...
Genellikle gece misafiri olsa da, zamansızdır Ankara'nın karı.
Hangi ay, hangi gün, hangi saatte yağacağı, yağsa da tutup tutmayacağı belirsizdir hep.
Ve bazen, meteorolojiyi, haber bültenlerini "mahçup" eder, Ankara'nın karı. (Ocak başından beri bekleniyordu kar, geçen çarşamba dahil)
Yağdığında, nereye varacağı da bilinmez pek.
Tutacak mıdır...
Tutacaksa, sadece damı/toprağı/ağaçları mı manzaralayacaktır.
Yoksa yolları, şehri, şehrin tüm hayatını mı kuşatacaktır, zordur tahmin etmek.
Buz mu getirir, çamur mu, o da bilmecedir.
* * *
Ankara'da yıllardır öğrencilerin, hatta öğretmenlerin "jargon"unu da değiştirdi kar.
Kar yağdı mı bakar pencereden öğrenci:
"Heyyy, tatil yağıyor" der.
Ki, Ankara'da karın eziyet değil, farklı bir doğa fırsatı olarak yaşanması için tatil gerekir zaten.
İşi, okulu, sınavı, randevusu varsa, "Ya tutarsa" korkusuna sürükler kentlileri.
"Tutar da" tatil olmazsa, bir yerden bir yere gitmek zulümdür artık Ankara'da da...
Ve bilirler ki, gidişte yakalamasa, dönüşte çökecektir üzerlerine ulaşım seferberliği.
* * *
Dün Çayyolu'ndan, 7-8 kilometre uzaktaki işyerimize 1.5 saatte gelebildi bazı arkadaşlarımız.
Konutkent'te oturanı, mecbur olmasa değil işe gelmek, bakkala çıkmaz.
Ya ayazda, binlerce üniversite öğrencisi...
Yine metroya getiriyorum sözü yani.
Elzemdir, yazıktır, 16 yıldır "Yeter!"dir artık, hükümetçe el atılmalı artık bu eziyete.
Paylaş