LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
"ÇIKAR ağzından baklayı..." fıkrasının bu kadar "hizmet dışı" kaldığı bir dönem yaşanmadı herhalde.
Çünkü bir şeyi "önce düşünüp, sonra söyleme" gerekliliğini, "ağızdan çıkanın" gideceği yeri hatırlatan "bakla", ağızda eriyip yok oldu artık.
Başbakan’ın "istemeyen, beğenmeyen gitsin" söylemi tartışılırken, tuzu biberi Savunma Bakanı Vecdi Gönül’den geldi:
"Türkiye’de Rumlar, Ermeniler (yaşamaya) devam etseydi, aynı milli devlet olabilir miydik?
Cumhuriyet öncesinde Ankara (bile) Yahudi, Müslüman, Ermeni ve Rum olmak üzere dört mahalleden oluşuyordu."
* * *
"Gönül"ler rahat olsun, şimdi o mahalleler de yok, o güzel insanlar da...
Onlardan geriye kalanlar ise anı röportajlarında.
Ankara’yı yaşayan/yaşatan başarılı gazeteci Seden Kozan’dan okumuştum.
Musevi vatandaşlarımızdan 94 yaşındaki İlya Araf ile söyleşisi, ödül de kazanmıştı.
Araf şöyle anlatıyor, Anafartalar, Denizciler Caddesi ve Hacettepe üçgeninde yer alan mahallesini.
Yani Bakan’ın sözünü ettiği o 4 mahalleden Yahudi Mahallesi’ni:
"Hanımlarını kıskanan bazı Türkler, bizim mahallede oturmayı tercih ederdi, burayı sağlam bulurlardı.
Kimse sataşmazdı birbirine.
Bayramları birlikte kutlardık.
Atatürk gayrımüslümleri ayırt etmezdi, hepimizi vatandaş olarak görürdü.
Hiç kimse kalmadı artık.
Ankara’da ben bir numuneyim.
Bayram geliyor, ben hangi bayram olduğunu bilmiyorum, sinagoga gidip duamı yapacağım, ama orası da kapalı, orası da metruk kaldı.
Araf ailesinin dükkanının yan komşusu Ziya Makaraca’nın oğlu da şöyle anlatıyor o günleri:
"Yahudiler, Cumhuriyeti, Atatürk’ü çok severlerdi.
Dükkanlarımız yanyanaydı, oğlu Yasef ile arkadaştık, kardeş gibi büyüdük Musevilerle.
Ramazan’da biz oruç tutuyoruz diye sokakta sigara içmezlerdi."
Yarın devam edeceğim, o eski, o güzel "mahalle"nin hikayesine...
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Yazarın Tüm Yazıları