Paylaş
Bu minvalde iktidarın, bürokrasinin (de) başkenti Ankara’nın eline hiç bir şehir su dökemez.
“Paşam”, “Bakanım”, “Başkanım”, “Üstadım” gırla gider.
Ve kişiler emekli olur, “ünvan” emekli olmaz bu şehirde...
Kırk yıl önce kırk gün bakanlık, başkanlık yap, ömrün boyunca “Bakanım”, “Başkanım”sındır artık.
Ama “ünvan”a en şirin, en ironik ve kitlesel karşılık da yine Ankara’dan, ODTÜ’den gelmiştir doğrusu.
Hizmetliden rektöre, öğrenciden minibüs şoförüne herkesin birbirine “Hocam” hitabı, ODTÜ’yü aşmış , sınıfsız-imtiyazsız şehirle kaynaşmıştır.
* * *
İş ünvanla bitse iyi...
Otoriteyi, iktidarı “senli benli” hissetmeniz için yüz yüze olmanız da gerekmez.
Ekranlardan kanapenize, koltuğunuza uzanan azarlar, nasihatler an gelir, size kendinizi “hıyar gibi” hissettirir.
Tüm ev efradı “dereotlu cacık” olur.
* * *
İktidarın envai çeşidi, şehrin dokusuna, ruhuna sinmiştir çünkü.
Sivil bir araba ön panjuruna sanayide yanar-döner takdırdıysa, kornasını sirenlediyse tamam.
Yakar ışığını, basar sirenine size yol vermek düşer.
Bir çakma yanar-dönerle, bir kartvizitle, bir pul, bir damga, bir dandik masa-makamla “önem” kazanır, ötesi önemli olduğuna sizi de inandırır.
Önünüzü ilikler, kravatınızı kaviler ardından da kendinizi hıyar gibi hissedersiniz.
“Hani Hani dilim dilim doğrasalar seni, Kızılay, Bakanlıklar, hatta tüm şehir cacık olur...”
* * *
Kamudan “özel”e gelirsek...
Bir de sevgilinizin kendinizi hıyar gibi hissetmenize neden olan halleri vardır ki, bu da beterdir.
Öyledir ki, bazen içtimai bir ortamda sevgilinin minicik bir “Yooo...”, “Niye ki...” yanıtı, sizi esas duruşa çeker.
Ardından da, Celal Güzelses yorumuyla türküsünü çığırtır insana:
“Bahçada yeşil hıyar / boyun boyuma uyar /ben seni gizli sevdim /bilmedim alem duyar...”
Deli gibi aşıksınız sonuçta; dinleyip dinleyip, elinizde tuzla koşarsınız.
Yarın insanın kendini “gibi hissetmesi”nin başka hallerine, yaşa-başa söyleneceğim.
Paylaş