Heykelin dili olsa da konuşsa...

HEYKELLERİN bu denli haber olduğu, gündemi anında değiştirdiği başka bir ülke var mıdır, bilmiyorum.

Haberin Devamı

Elbet sanatı, başarıyı öven, duyuran pozitif haberlerden söz etmiyorum.

Meramım heykele dair skandallar, saldırılar, kara, geçimsiz haberler.

Bu bahiste Ankara’nın “heykelle geçimsizliğin” de başkenti olduğu malum.

Kaldırılan, depoya sürülen, yasaklanan heykeller de var arşivlerde...

Hemen her gün kent vandallarının saldırısıyla, kafası-kolu koparılan, parçalanan, boyananlar da...

Hatta Yüksel Caddesi’nde İnsan Hakları Anıtı’nın polis barikatına alınması da.

* * *

Hani, Rodin heykellerini nasıl yaptığı sorusuna, “Taşın fazlasını atıyorum, geriye heykel kalıyor” karşılığını vermiş ya...

Bizde durum, heykelin tümden atılması, yok edilmesi olarak cereyan ediyor bir çok örnekte.

Hep yazdık... Sakarya ve Yüksel Caddesi’nde figürleriyle “yaşayan”, bir çok insanı hoş duruşlarıyla şaşırtan heykeller, kent vandallarının mütemadi hedefidir.

Haberin Devamı

Ellerini gökyüzüne açan iki sevgili heykelinin elini kırdılar. Oturan ihtiyar adam heykelinin kafasını...

Memur heykeli de aldı nasibini.

Akyurt’ta süs havuzundaki at figürlerinin kafalarını parçaladılar.

Çayyolu Park Caddesi’ne Yenimahalle Belediyesi’nin yaptırdığı klasik çocuk figürlü heykellerin ellerini, ayaklarını kırdılar.

* * *

Heykeller bir yaratı değil bir yaratık gibi algılanıyor herhal. Öyle de ötekileştiriliyor.

“Tükürürüm böyle sanatın içine” demenin, Kars’taki İnsanlık Anıtı’nın kafasının tekbirle kesilmesinin başka izahı var mıdır?

Kemer Belediye Başkanı pek bir müstehcen bulunan “Aşk Yağmuru” isimli heykeli sökerken ne demişti:

“Kırk kişilik vatandaş grubu geldi, sökmezsek heykeli taşlayacaklarmış...”

Taş heykeli taşlamak!

Postfanatik bir recm (taşlama) örneğiyle, film, roman adı olur bu, esaslısından...

Peki Sıhhiye’deki Hitit Güneşi’ne ne diyorlar?

“Boynuzlu...”

* * *

Geleneksel, dinsel, tarihsel olarak “heykel” ile geçinemeyen, hatta kavga eden, plastik sanatları sahiden plastik sanan bir zihniyetin ahfadıyız (¹).

O nedenle de Ankara’da heykel meselesi, bizim için hep keskin bıçak oldu.

Sadece beğeninin militanlaşması yüzünden kaldırılan heykellerle değil.

Haberin Devamı

Sanatla, estetikle ilgisi olmayan yaldıza banılmış keçi, su testisi elinde yemenisi belinde plastik köylü kızı figürleri, çini çaydanlıklar, Seymen kılıklı pisi bıyıklı kediler “Alın size heykel” gibilerinden sunuldu bu kentte.

* * *

Normaldir belki.

Tarihimizdeki, Osmanlı geleneğimizdeki tek heykelcilik, mezar taşı, çeşme figürü, şadırvan, fıskiye filandır. Yani taş süslemeciliği...

Sonra Abdülaziz heykele vize verir. Ama at üstünde kendi heykelini yaptırarak!

“Kendi heykelimiz”...

Kendi adabımızın, dört duvar-bir tavan dünyamızın, taş gibi “otoritemiz”in heykeli.

Dikeriz/dikiliriz, boş bulduğumuz bir meydana.

Fokurdarız içten içe, Tandoğan’daki çini çaydanlık misali.

Heyhat, demlenemeyiz.

 

Haberin Devamı

(¹) Ahfat: Erkek torunlar

Heykelin dili olsa da konuşsa...

 

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları