İTALYAN yönetmen Pier Paolo Pasolini’nin yazdığı-yönettiği Salo, sinema tarihin hem en tartışmalı, hem de hiç tartışılmadan “iğrenç, seyredilemez, rezalet” damgasını yemiş nadir filmlerinden birisidir.
Pasolini filminde Marquis de Sade’nin “Sodom’un 120 Günü”nü, İkinci Dünya Savaşı’nın son günlerine uyarlamıştır. Ve Salo’da çok sert bir sinema diliyle, “faşizm”in nemenem bir şey olduğunu cinsellik üzerinden anlatmaya çalışır. Seyredenler için tahammül edilmesi çok zor sahneler birbirini izler... Öyle ki, bir çok sinemasever, filmin tümünü izle(ye)meden salonu terk eder. Şiddetin uç örneklerinden tecavüz bile filmde sergilenen cinsel faşizmin uvertürüdür sadece. * * * Usta yönetmen Pasolini elbette bu durumun farkındadır. Seyircinin faşizmi anlatan filminden zevk almasını, sanatsal da olsa bir haz duymasını, bilinçli olarak engeller. Sinemadan çıkarken, “Ne hoş filmdi” diye huzurla iç geçirmesine izin vermez seyircinin. İkinci Dünya Savaşı’nda milyonlarca insanı ırkından, siyasi hatta cinsel tercihinden ötürü inanılmaz işkencelerle katleden faşizmi de belki öyle anlatmak gerekir zaten. * * * Buradan bizim son günlerdeki, en popüler ulusal tartışmamıza gelmek istiyorum. “Fatmagül’ün Suçu Ne” dizisindeki tecavüz sahnesine... Bir anda kendimizi “Hangi tecavüz daha güzeldi; Hülya Avşar versiyonu mu, Beren Saat’inki mi” tartışmasının göbeğinde bulduk. İşte Pasolini’nin izin vermediği, engellemek istediği insanlık durumu buydu! Bu hal! Hatırlayın, Tecavüzcü Coşkun’un adını biz koyduk, biz sempatize ettik onu. Bir buçuk Adana kebaba iştahla saldırır, kuzu tandıra elleriyle dalarcasına seri tecavüz eden, trajikomik bir tiplemeyle sunduk bu insanlık suçunu yıllarca... “Tecavüzcünüz Coşkun” dedik hatta, yerli bir eğlence unsuru olarak kahramanlaştırdık utanmazca. “İnsanlık suçu”na, “Ne yapalım insanlık hali” diyecek kıvama getirdik bir kısım milleti. * * * Fatmagül’ün suçu nedir bilmiyorum ama asıl bizim suçumuz ne ki, hala böyle “tartışma”lara şahit oluyoruz.