Paylaş
Belki bir akşam "ilk kez nasıl milli olduk" ondan da konuşuruz. Daha kolay, daha kıyak olur "muhabbet"imiz.
Hem güleriz biraz.
Pasoyla mı girdiniz lise birde, ah nerede kapıyı aralayan o eski "bekçi amca"lar.
"Randevu evi" miydi sizinkisi, benimkisi Şaşı Semiha...
Aslında tavana bakıyormuş, ben gözlerime vuruldu sanmıştım da, o özgüvenle, o gazla atlattım ergenliği...
Sözün bittiği yere geliyoruz yavaş yavaş, pespayeleştik mi biraz.
* * *
İyisi mi şiire sığınalım, Edip Cansever'den dizelere bırakalım "mesele"yi.
Ben sıralayayım öyle, siz ister alın/ister alının, ama unutmayın "sicil"imizi...
"Binlerce, ama binlerce yıldır yaşıyorum
Bunu göklerden anlıyorum, kendimden anlıyorum biraz
İnsan, insan, insandan; ne iyi ne de kötü
Kolumu sallıyorum yürürken, kötüysem yüzümü buruşturuyorum
Çok eski bir yerimdeyim, çürüyen bir yerimden geliyorum
Anlıyorum, ama yepyeni anlıyorum bıktığımı
Evlerde, köşebaşlarında değişmek diyorlar buna
Bana kızıyorlar sonra, ansızın bana
Kimi ellerini sürüyor, kimi gözlerini kapıyor yaşadıklarıma
Oysa ben düz insan, bazı insan, karanlık insan
Ve geçilmiyor ki benim
Duvarlar, evler, sokaklar gibi yapılmışlığımdan.
(...) Girdim ki içeriye yıllardır soyunuyordunuz
Ve işte giyiniyordunuz yıllarca
Bir Mısır, bir Roma, belki de bir Yunan elleriyle
(...) Ağzımız koksun, ama koksun, biz iğrençliğe de varız
Yatalım, leş gibi yatalım, öylesine alıştığımız ki bu
Bir yılan, bir fare bir deliği kapasın bu
Sadece bu.
Bak göreceksin nasıl da ayrılmak istiyoruz sonra
Nasıl da kaçmak istiyoruz birbirimizden
Sanki bir güzelliği ödüyoruz
Belki bir güzelliği ödüyoruz.
Evlere sığamıyoruz, öylesine büyüdü ki vücutlarımız..."
Ya işte böyle; "kimi ellerini sürüyor, kimi gözlerini kapıyor" onların yaşadıklarına.
"Ben biliyorum yalan mı, siz de biliyorsunuz"...
Paylaş