BAZI insanların yaşamı-ölümü, hiç tanımasa da etkiler insanı. Uzak değil, “yakından” gelir.
Ötesi “yazar”sa hayata veda eden, ardından her an okunacak “mektup”lar bıraktıysa... Onunla “iletişim”, uzun yıllardır görüşülmeyen bir akrabadan daha “sıcak”tır sanki.
Tam çeyrek asır önce bugün hayata hiç zorlanmadan veda eden Tezer Özlü de hep öyle gelir bana. Sahki sohbetten kalan bir cümledir, “Gece, gündüzün devamı değildir” deyişi... Atasözü gibi belleğimdedir. Ki, büyük harfle başlayan ya da biten “Gece”yi, biraz da Tezer Özlü’den öğrendim. Onun kitaplarından okudum, geceleri... Çocukluğun Soğuk Geceleri’nden mesela: “Karanlık bir gecenin geç vaktinde kalkıyorum. Herkes her geceki uykusunu uyuyor...” Ya o?..
Başka çağrışımlar da yaratır bende. Adalet Ağaoğlu’nun Bir Düğün Gecesi romanının kahramanı Tezel’in “İntihar etmeyeceksek, içelim bari...” cümlesi, bana onun sözleri gibi gelir. Ötesi o solgun, hoş, naif siluetiyle benim için Tezer, o gerçek hayatta olmayan roman kahramanı Tezel’dir.
Ölümünden iki yıl önce, 41 yaşındayken yayınlanan “Yaşamın Ucuna Yolculuk” kitabına bakıyorum yeniden: “Aranızda dolaşmak için giyiniyorum. Hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi yer verdiğiniz için. Aranızda dolaşmak için çalışıyorum. İstediğimi çalışmama izin vermediğiniz için. İçgüdülerimi hiçbir işte uygulamama izin vermediğiniz için. Hiçbir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, bir şey yapıldı sanıyorsunuz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz...” Bütün bunların dışında yaşadıklarını da okudum, öğrendim. “Duvarlar yaşamımızdaki mezarlar mı” diye sorup, kısa ömrü boyunca acıyla, geceyle hemhal olduğunu...
Kitaplarına yeniden bakarken, bir cümlesi daha geldi geceme: “İnsan çoğu kez herşeyin son bulduğu duygusuna kapılıyor, oysa yaşamın sonsuzluğunu algılayabilmek için bile yeterli değil bir insan ömrü...” Yaşamın sonsuzluğu diye bir şey varsa, gecenin sonsuzluğu da var elbette. Geceyi uzun yaşamak ömrü kısaltabilir, ama ya “hayat”ı uzatıyorsa... Ve gecenin ille de gündüzün devamı olması, “herkesin her geceki uykusunu uyuması” gerekmiyorsa...
Gece odamda bu satırları yazarken, açık pencerenin tülünü yelkenleyen, Şubat ayına usulca meydan okuyan ılık bir esinti doldu odama. Pencereden baktım, bahçeyi, toprağı yemyeşil yoncalar sarmış. Haklıyım...