DOĞÇEV öykü, kompozisyon, şiir yarışması düzenledi. Yarışmanın konusu "Bir hayalim var: Kendi haklarını savunamayan doğadaki dostlarımızla sevgi dolu ortak bir yaşam"dı.
Ben de yarışmanın jürisinde yer aldım.
DOĞÇEV’in dairesinde beni DOĞÇEV Başkanı Behiye Eryılmaz’ın eteklerinde dolaşan kör bir kedi, sağır bir başka kedi ve bir kaç gün önce sokağa atılan, küçük cins bir köpek karşıladı.
Oturduk ve daha önce incelediğimiz yüzlerce öykü, şiir ve kompozisyonu masaya yatırdık.
Jüride yer alan Doğçev Başkan Yardımcısı Andree Coşkun, DOĞÇEV Basın Sözcüsü Yasemin Duru ve Bilgi Yayınevi Editörü Biray Üstüner ile birlikte birinci, ikinci ve üçüncüleri belirledik.
Bazı çocukların yazdıkları "hayvansever" satırlarda, çarpıcı bir gerçek gizliydi.
O çocuklar hayvanları çok ama çok seviyordu.
Çünkü onları yiyor, etinden, sütünden, yününden yararlanıyor, üzerine binebiliyorlardı.
Sanırsınız ki o çocuklar Başkent’te yaşamıyor, her gün köyde sürü güdüyor, eşeğe biniyor, tavşan kovalıyor.
Bazı çocukların hayvan sevgisini böyle anlamaları ve anlatmaları aslında çok da şaşırtmadı beni.
Eğitim sistemi, aileleri bu "faydacı yaklaşımı" özenle yerleştirmişti, dantel gibi işlenmeyi bekleyen ruhlarına.
Hem çoğu zaten doğal ortamında tavşan, at hatta eşek mi görüyorlardı ki.
Görseler görseler okul kitaplarından resimlerini. Okul kitapları da şöyle özetliyordu zaten doğadaki dostlarımızı:
Etinden, sütünden, yününden...
* * *
Daha "ince" faydacı yaklaşımlar da var.
Bir köpeği, bir kediyi, kendi mutluluğu ya da imajı için edinmek.
Örneğin marka (cins) köpek sahibi olma çabası. Ya da "Benim de kedim var" terapisi/trendi...
Bu tür faydacı yaklaşımların bir çoğu, aniden sokağa düşen (atılan) cins köpekler, ev kedileri ile "yeni hobisi"ni noktalıyor.
İmajı için aldığı trendy köpek Çin vazosunu devirdiğinde faydacılık açısından o hayvandan kurtuluyor. DOĞÇEV’in yarışmasında inanılmaz güzel öyküler, şiirler de vardı, ama sayısı iki elin parmaklarını geçmez.
Yazık hayvan sevgisini öğrenemeden büyüyen çocuklara ve yazıklar olsun öğret(e)meyenlere.