Demokratikleşme ve bağzı tiklerimiz

Demokratikleşme paketi, yine “Yetmez ama evet” kıvamında giriyor hayatımıza.

Haberin Devamı

Paketle ilgili bakışını şafağa çevirenler de var, bardağın boş tarafından guruba dalanlar da...
Ben öncelikle “bir yerden başlama”nın önemine inanıyorum.
Ve devletçe hiç hazzetmediğimiz, milletçe yıllar boyu adını-sanını anmadığımız “yaşam tarzına saygı”, “ayrımcılıkla mücadele”, “nefret suçu” gibi alanlarda atılan adımları kıymetli buluyorum.
Bu alandaki düzenlemeler, demokrasi kültürü ve zihniyet değişimi açısından önemli hamleler.
Elbette bu adımları atan “otorite”nin, işleyişte bunu nasıl yorumlayacağı, nereye, ne kadar yontacağı da önemli...
Çünkü TCK ile güvence altına alınan yaşam tarzına, yani “bir kimsenin inanç, düşünce ve kanaatlerinden kaynaklanan yaşam tercihleri”ne saygı, dini inanç ve ibadetten ibaret değil.

* * *

Hayat tarzı, siyasi bir kavram gibi gözükmese de aslında en siyasi mesele...
“Demokratikleşme”, son tahlilde bir yaşam biçimi ve o “tarz”ı sindirme, içselleştirme meselesi. Ki, siyasetin asıl ilgi alanının da “hayat tarzı” olduğunu, kavganın-gürültünün de bu zeminde koptuğunu görüyoruz 11 yıldır.
Toplumdaki zıtlaşma da, sosyo-ekonomik modellerden, plan ve programlardan çok “hayat tarzı” üzerinde yükseliyor.
Ve bu minvalde hayata, adımlara dolanıyor, “kahrolası bağzı şeyler”...

* * *

Haberin Devamı

İnsan neyi düşüneceğine, neye inanacağına, neyi yiyip, neyi içeceğine, nasıl bir yaşam süreceğine kendisi karar verir.
Buna devletin karar verdiği dönemler, insanlığın karanlık çağlarıdır.
Yaşam tarzına müdahale, özgürlüklerin kısıtlanmasıyla da mümkündür, farklı tercihlerin toplum nezdinde “sosyo-psikolojik gözaltı”na alınmasını teşvik ederek de olur.
İnsanların cinsel tercihlerini “hastalık”, birlikte yaşamalarını “ahlaksızlık”, kılık-kıyafetlerini “edepsizlik”, sanatını-heykelini “tükürmelik /ucubelik”, bikinisini-mayosunu “müstehcenlik”, şarabını-birasını “ayyaşlık” olarak üst mertebeden yorumluyor/yargılıyorsanız, farklı yaşam tarzlarına tahammülsüzlüğün sularında geziniyorsunuz demektir.

* * *

Madalyonun öbür yüzü de var elbet.
Tesettürlü iki kadın “cafe”ye girdiğinde kibirli bakışlarınızı “onlar”dan alamıyorsanız, “onlar”ın araba kullanması size antipatik, hatta çelişkili geliyorsa, makyaj yapanlarını süzüp “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı” diye söyleniyorsanız...
Yerli yerinde, misal uzun yol tesislerinde mescit açılmasına filan sinirleniyorsanız...
Hakaret, inançlara saygısızlık, aşağılama sizin için ifade özgürlüğü kapsamındaysa...
CHP’nin çarşaflı kadınlara parti rozeti takması “hoş” geliyor da, tesettürlü bir kadının modaya uyması “rüküş” kaçıyorsa... Çifte standardın gel-giti, savurur sizi oraya-buraya.
Ve “yobazlık”, “karşı” tarafa mal edeceğiniz bir terim olmaktan çıkar.
Farklı düşüneni, farklı yaşayanı mahkum ettikten sonra, giydiğin elbise, oturduğun sofra ne fark eder.

Yazarın Tüm Yazıları