Paylaş
Keyifle okuyup, iştahla öğrenmeye çalıştığım üniversite, master kısmı hariç, bu önerme benim için de -beş aşağı/beş yukarı- geçerli.
İlk-orta-lise sıralarının sadece dirsek çürütmediği aşikâr.
Oralarda çürüyen çok şey olduğunu, o çocuksu, o çok kıymetli hevesin bazen o sıralarda açmadan kuruduğunu-solduğunu düşünürüm.
* * *
O paslı, küflü müfredat, gencecik, idealist öğretmenlerin de elini tutar/bağlar.
Dışına çıksa bir ihbara bakar, içinde kalsa –varsa- birikimi rafa kalkar.
Müfredat en esaslı tahribatlarından birisini de şiire yapar.
İlkokulda “En çok kıtayı kim ezberleyecek bakalım” yarışmasına dönüşen sesli şiir oku(t)maları mesela.
Yahut mef û lü /me fâ î lü /me fâ î lü /fe û lün vezninden, “Bin atlı /akınlarda /çocuklar gi /bi şendik”...
Sonra bayram-seyran mı dersin, tören-şölen mi çıkartırlar seni kürsüye.
Ve sen, ezberin kaçmadan şiiri bitirebilesin diye nefes nefese, o bin atlıdan hızlı okursun verilen şiiri...
Öyle bir işler ki o ezberler beynine, otobüs kuyruğunda önüne geçene, “Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın...” dersin içinden.
* * *
Eh, sevmezsin, belletilen “öyle” şiiri, okumazsın. Okulda ezberletilen “mecburen mecburen” bilgilerin döküldüğü yere gider.
“Ders”tir, “zorunlu” müfredattır, dersi çitlerle çevrili, suyu sığ, lezzeti bir dirhemdir çünkü. (Bu konuda harika bir yorum için, yine aynı dipnot (¹)
Şiir nasıl sevilir, niye, ne zaman... Örgün eğitimde pek anlatılmaz, sen de o “ünite”yle anlamazsın. Hissedemezsin.
Zaten öyle her şiir de kolay kolay alınmaz müfredata.
“İşi olmayan aktar, şiiri de tartar” misali, ölçülür-biçilir-budanır öyle girer ders programına.
* * *
İlkokulu, +7, +13 filan sınırlamasındaki “hassaslığı” bırakın.
Nâzım’ın şiirleri, yasaklı kitaplar yetişkinlere serbest olalı, kaç yıl oldu?
Tahminler, onlarca yıla ulaşmadan yanıtlayayım:
“Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na bağlı Basın Suçları Savcılığı, 453 kitapla ilgili yasağı tam 63 yıl sonra kaldırdı. Söz konusu yayınlarla ilgili yasak ve toplatma kararıyla ilgili takipsizlik kararı veren savcılık yasağın 5 Ocak 2013’den itibaren kaldırılmasına karar verdi.”
Sadece iki yıl önce serbest kalan şiir kitaplarının “şeref listesi”nde, Rıfat Ilgaz, Can Yücel, Attila İlhan, Yaşar Miraç ve elbet külliyen Nâzım Hikmet vardı.
Şiir, yani o mini mini kuş sanki donmuştu, tam 63 yıl sonra penceremize -tüyleri yoluk yoluk- konmuştu.
* * *
Yasağı kaldırdık ya, 2013- 2014 eğitim öğretim yılı için hemen sembolik bir “Can Yücel şiiri” girdi ortaöğretim “Dil ve Anlatım” kitabına...
Girdi de, kitaba alınan “Her şey Sende Gizli” şiiri Can Yücel’e ait değildi maalesef!
Alınan şiir, internette dolaşıma konulan ve altına Can Yücel imzası atılan -rastgele- kafiyeli metinlerden birisiydi.
Ama onu kuyumcu terazisinden geçirerek müfredata alan zât-ı şâhâneler, o denli oktan-ottan-sıradan bir şiirin, Yücel’in tarzına, üslubuna, meşrebine, şiir külliyatına hiç ama hiç uymadığını hiç fark etmediler.
* * *
Onun şu “çocuk şiiri”ni alacak değillerdi’a:
“Belkim bir kertenkeleydim /piç edilmiş bir yağmurun serini
(...) yeşil koşsa güneşlerin gölgesi
ben en hızlı yeşiliydim /kurbağa yarışlarında annemin
/düdük çalar hırsızlanmış polisler /ben korkudan üstlerime işerdim
üç yıldızlı bir albaydı gökyüzü /karşısında önüm açık gezerdim”
* * *
Sonraki yazımda, şiirin “sesli okunması” meselesine değinmeye çalışacağım.
(¹) Emrah Serbes “Hikayem Paramparça” kitabında, hislerime spontane tercüman, yazıma anında mütercim tercüman olmuştu:
“Bir öğretmen arkadaşım var, okullarını depreme dayanıklı hale getirmek için yıkıp yeniden yapacaklarmış. Öğrenciler müdürün kapısına dayanmış, “Biz yıkalım hocam!” diye. İşte okul sevgisi. Okul böyle bir yer, orada öğrenilen her şeyi nefret ederek öğrendik. Milli eğitim bakanı olsam, bütün iyi yazarları müfredattan çıkarırdım. Edebiyat hocası kazma olduktan sonra ders kitabına Sait Faik koymanın anlamı yok. İyi yazar veli yarısıdır zaten. Bir hadise olmadıktan sonra okula gelmesine gerek yoktur.”
Paylaş