Cep adabı

TELEFONLA konuşmanın adabı muaşereti de, “cebe” sığacak kadar daraldı.

“Cep adabı” mı demeli yoksa?
Bazen birisi arıyor.
Uzun uzun anlatıyor, kendince önemli olanı...
Arada hiç “es” vermeden.
Söylediği aynı cümleyi 2-3 kez yineleyerek.
Uzun uzun, ballandıra ballandıra...
Anlatıyor.
Ardından da, pürtelaş bir tonlamayla, nefessiz kalarak saliselere sığdırıyor şu kelimeyi:
“Sağol, sağol, sağol, sağo, sağ, sa.....”
Sağol kelimesini, ağzında isteksizce yuvarlayarak, flulaştırarak.
Hani şu edayla:
“Ben anlatacağımı anlattım.
Şimdi hemen kapatmalıyım.
Hadi kaybol.
Sağol, sağol, sağol, sağol...”
* * *
Cep -telefonu- dili, beden dili gibi bir şey.
Kimi konuşurken elini beline koyup, kendince meydan okuyor.
Kimi kollarını göğsünde kavuşturup, sadece kendi derdine odaklanıyor.
Kimi telefon açtığı, kendi aradığı kişiye, “Alo, kimsin” diye gürlüyor.
* * *
“Sen”, “Siz” özenini çoktan geçtik.
Artık, “.....cığım”lardayız.
Sevgisizliğin bu kadar göze sokulduğu bir dönemde, “cığım”lı konuşmanın artması ne tuhaf değil mi?
Acaba sosyolojik, sosyal psikolojik bir nedensellik mi?
Yaşamda, yüzyüze iletişimlerde eksilen ya da gizlenen sevginin yarattığı boşluk; hitaplarda, telefon görüşmelerinde mi, uzaktan uzağa “cığım”laşıyor.
Henüz tokalaşmadığımız birinin bile cebi kapatırken, “Hadi öptüm”lerinde...
Cebini kulağına dayar dayamaz, yanağını yanağına dayayan söylemlerde.
Bilmem, abartıyor muyum?
Yazarın Tüm Yazıları