LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
BİZ sinemayla büyüdük.
51 ekrana kadrajlanmış, altından-üstünden-sağından-solundan reklam bantları, içinden reklam kuşakları geçen TV’de sinemalarla değil.
Beyaz perdeyle...
"On dakika ara"larda sabırsızlandık.
Karaborsaya düşen biletlere diklendik, kuyruklarda.
Spartaküs ile model bulduk.
Alamo Fedaileri’nde öğrendik kaleleri.
Üç saat süren Batı Yakasının Hikayesi gibi müzikallerle değişti ıslıklarımız.
* * *
Avrupa sinemasını sevdik sonradan.
Önce Fransız filmlerini.
Jules ve Jim’i izledik sinemalarda, Truffaut’tan.
Son Metro’yu, Camdaki Kadın’ı.
Ardından Ettore Scola filmleri sardı Ankara’yı.
Loren ve Mastroanni’nin unutulmaz Özel Bir Gün’ü.
Ve Balo, Varennes Gecesi.
Tavianni kardeşlerden Kaos.
Bergman sineması.
Uluslararası Ankara Film Festivali’ne yıllar önce konuk olan İtalyan yönetmen Ermanno Olmi.
Ve geçen yıl izlediğimiz Bertolucci’den 1900.
* * *
Düşünüyorum da.
Ya Uluslararası Ankara Film Festivali olmasaydı?
Prof. Dr. Mahmut Tali Öngören’in, "Çölde lale yetiştirmek" olarak tanımladığı festival.
Ve Büyülü Fener’e konuk olan Avrupa filmleri, dünya sineması...
Geçenlerde biten festivalde yedi Fellini filmi oynadı.
Festival ile Yeni Kore Sineması’nı da tanıdık.
* * *
Uluslararası Ankara Film Festivali Başkent’in en önemli, en değerli etkinliklerinden birisi.
Binbir güçlükle düzenleniyor her yıl.
Destek esirgenmemeli...
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Yazarın Tüm Yazıları