Paylaş
O mu sığamadı şehrin koynuna, şehir mi onu bağrına basmadı... Bilemiyorum. İkisi de fazlasıyla mümkün.
Kaldıkları gecekondunun odunluğunda buldular onu.
Kirişe bağladığı iple noktalamış, minicik yaşamını... Sağ ayağıyla duvarın arasında bir okul çantası.
Diğer tarafta eski bir gaz tenekesi. İlkokul defterinden kopardığı kağıdı bırakmış, üzerine.
On iki yıllık biyografisi, titrek kalemiyle o küçük, yarısı yırtık kağıda sığmış:
“Beni köyüme kömün...”
Çetin Yetkin’in “17 İntihar Olayı” kitabından okumuştum bu hazin olayı.
Bugün sığınmacılarla, memleketlerinden kaçan/kopan Suriyeli çocuklarla ilgili okuduğum çoğu haber, sıla hasretiyle baş edemeyen, şehirle (gurbetle) başa çıkamayan o çocuğu hatırlatıyor bana.
Tamam... Kaldırımlarda, parklarda, bahçelerde, terminallerde, otoyollarda, her “boş” gördükleri/sandıkları yerde, sağlıksız, uygunsuz yerlerde barın(dırıl)maları, o çevrelerde yaşayan insanları rahatsız ediyor.
Haklı yakınmalar elbet var; sağlık, kontrolsüzlük, güvenlik kaygısı yaratıyor, semt sakinlerinde...
Doğru... Bu sorun onları, öylece bir yere yığmakla çözülmez.
Ötesi fuhuş, gasp, dolandırıcılık, hırsızlık olayları, münferit de olsa söylentilerle katlanıyor.
Gerilim, toplumsallaşıyor.
* * *
Ankara’da da bizzat yaşıyoruz bu durumu.
Ama... Bu ciddi sorunun bizi insanlığımızı unutturacak söylemlere, köhne yaklaşımlara, paylaşılarak çoğalan bir nefrete savurması başka bir şey.
Bazı yorumlara, keskin “öneri”lere bakıyorum da, Yıldız Tilbe’nin “Allah Hitler’den razı olsun bunlara az bile yapmış” abuklamasını aratmıyor.
* * *
“Suriyeli çocuklar” meselesi ise, tam vicdana davet niteliğinde.
Selçuk Şirin’in Hürriyet'te dün yayınlanan yazısından öğrendim.
Bahçeşehir Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden bir ekip, Psikolog Dr. Serap Özer liderliğinde kamplarda kalan Suriyeli 500 çocukla görüşmüş.
Sonuçlar vahim; Her 4 Suriyeli çocuktan 3’ü ailesinden yakın birini savaşta kaybetmiş, her 3 Suriyeli çocuktan 1’i fiziksel şiddete uğramış, her 3 Suriyeli çocuktan 2’si ailesinden bir yakının fiziksel şiddete maruz kaldığını kendi gözleriyle görmüş.
* * *
Sorunun devlet eliyle ve “insani” kriterlerle çözümü için somut adımlar atılmalı.
Bize de böylesi bir çözümü kuvvetle talep etmek ve meselenin “insan”a yaklaşım olduğunu aklımızdan çıkarmamak düşüyor.
Paylaş