Paylaş
12 Mart darbesinin ardından bir dönem cep sinemaları (ya da malum sinemalar) afişlerine eklediği “devamlı matine”, “üç film birden” yapıştırmalarıyla müşteri arardı.
Tek biletle üç film birden izleyebileyeceğiniz anlamına gelirdi bu...
Bu kıyağa ilave olarak, afişe “sansürsüz” ibaresi de tutkallanırdı bazen.
Kesintisiz, tek biletle üç film, hem de sansürsüz...
“Bundan iyisi Şam’da kayısı” derdim ama, aramız bozuk bu aralar.
Parça parça ergenlik talimi
Eh, “tam dekolte, yarı üryan” filmlerdi elbet.
Aslında gösterilen filmler sansürlüydü de, araya atılan “parça”lar sansürsüzdü.
Filmde kovboy (asında fötr, Alamancı) şapkasıyla Çamlıca tepelerinde beygire binen yerli jön, tam sadece çatapat pıtlatabilen altıpatlarını çekecekken, film kesilir... Araya 5-10 dakikalığına filan “Bir Germany Filmi” ya da “Aile Salonu olmayan bir Yeşilçam güzellemesi” girerdi.
İlk ergenlik talimini öyle “parça parça”, paramparça yaptı bizim nesil.
Sabahçı-öğlenci yarım gün okudu pek bir şey anlamadı, gün boyu devamlı matinede öğrendi. Ne öğrendiyse...
Yani fabrika ayarımız biraz o tezgahlardandır.
Mübarek basın bayramı
Şimdi durup-dururken, neden-nereden, buralarda-oralardayız derseniz...
Hepsi şu bizim ülkede 104 yıldır olmayan “sansür” yüzünden. Ki zaten, Olmayana Ergi Metodu’yla, “tak fişi bitir işi” öğrendik bu kelimeyi biz.
Baksanıza... Daha dün “Basında sansürün kaldırılışının 104. yıldönümü”nü, bir nevi Basın Bayramı olarak kutladık.
Meslektaşlarımızla birbirimize yolladığımız e-mailler, ceplediğimiz SMS’ler ramazanla da karıştı, “Basın Bayramınız mübarek olsun”a dönüştü.
Devlet büyüklerimiz de, “sol olsunlar” sağ olsunlar, sansürün nasıl da olabilemez/kabul edilemez bir “şey” olduğunu anlattılar mesajlarında...
“İnananlar” da mübarek basın bayramımızı huşu içinde idrak etti.
Asırlık romana sansür
Sansürün kaldırışının 104. yılını kutlarken, 103 yıl önce, 1899-1900 yıllarında Servet-i Fünûn dergisinde sansürsüz tefrika (dizi) edilen Aşk-ı Memnu’nun TV dizisini sansürlediğimizi unuttuk!
104 yıl önce sansürü kaldırdık, 4 yıl önce o dönem tefrika ve roman olarak sansürsüz yayınlanabilen diziyi RTÜK’ledik.
“Ne mübarek, ne üstüne iyilik-sağlık basın bayramı” ki bizimkisi...
Bayramdan önceki hafta, AK Parti Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na “Basın ve Yayın Hürriyeti” ile ilgili “sınırlama teklifleri”ni getirdi.
Seviyeli bir ilişki...
Yazmıştım o günlerde uzatmayayım; teklife göre “Basın hürriyeti milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel ahlakın, özel veya aile hayatının korunması, suçların önlenmesi, yargı bağımsızlığının sağlanması amaçlarıyla” sınırlanmalıydı.
Şimdi bir okurumuz kalkıp, “Sınırlama ile sansür arasındaki fark, dozaj nedir, bunun ayarını kim, nasıl yapar Çekirge?” diye sorsa, bi zıplar-iki zıplar kalırım öyle.
Anladığım kadarıyla, basın özgürlüğüyle aramızda “seviyeli bir ilişki” olmasını arzu ediyor devlet.
Oysa ben onu, sarılıp, öpüp-koklamak isterdim mesela. (Hem de devamlı matine)
Neyse... Bayram benim neyime...
Paylaş