Paylaş
Ve o dizelerdeki gibi “Ah” diyerek devam etmiştim:
“Keşke o güzelim parkın kuytu bir yerinde bir de kavak olsa...”
* * *
Yazımın mürekkebi kurumadan Başkan Bülent Tanık aradı.
Zarif paylaşımını dün Dikmen’de Metin Altıok Parkı’na “Kavaklar”ın akrabası iki “akçaağaç” dikerek gösterdi.
Parkın açılışına ben de katıldım, Tanık’ın içten paylaşımıyla o ağaçlara birer kürek toprak da ben attım.
Küreği elime aldığımda, içerlerimden, belki alışkanlıkların sindiği kuytularımdan gelen duygular sardı bir an beni.
Bizzat ya da uzaktan her gün uğurladığımız onlarca “can”ın da ardından bir kürek toprak atışımız geçti aklımdan.
Ve o denli canlı, insan ömrüne oranla o denli sonsuz bir hayata dikilen iki ağaca “can suyu” verirken, ölümü düşünmek önce bana tuhaf geldi.
Oysa, o iki ağacı dün var eden neden de bir ölüm acısı, Altıok’un öldürülmesiydi...
Ölüm ve hayat öyle iç içe; Melih Cevdet Anday’ın dizelerindeki gibi:
“Dört kişi parkta çektirmişiz, Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi...
Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
Oysa hayattayız hepimiz.”
* * *
Bizim memlekette toprak ve kürek bile, ekip-dikip, büyütmekten yani hayattan çok ölüme dair çünkü.
Bizde “can verme”nin hem hayat, hem ölüm için de kullanılabilmesi de belki bundan.
Fidana can verirsin ve fidanlar can verir bu ülkede...
O hüznü, böylesi günlerde parkın açılışını bir şenlikle yapmaya gönlü elvermeyen Başkan Tanık’ın konuşmasında da sezdim.
* * *
Karamsarlığa filan yormayın sakın bu satırlarımı.
Başkan Tanık’ın sayesinde ismiyle/cismiyle hayata geçen, evlerin arasında bir vaha gibi uzayıp giden o güzelim park, ölüme değil hayata dair bir çok anlamın, ölüme meydan okuyan şiirin de simgesi aslında.
Dikmen’de Metin Altıok’un bir dönem oturduğu apartman dairesi, şimdi doğrudan, sadece 5-10 metre uzaktan o parka bakıyor nitekim.
Bir gün bu parkı var edenler gidecek, eğer bizi utandıracak (ve bize benzemeyen) kuşaklar gelmezse, o ev de yıkılacak-gidecek muhtemelen.
O park, o kavaklar, o akçaağaçlar -insana/insafa emanet- çok çok daha uzun yaşayacak.
Ve şiir hep kalacak.
* * *
Altıok’un şiirindeki gibi; her rüzgarda o parkı gezen, orada soluklanan, orada acısıyla, umuduyla dolaşanların ardından usulca “ıslık çalacak” o ağaçlar...
Acının, hüznün yanında her zaman daha güzel bir hayat umudunun varlığını hatırlatacak.
Ötesi o akçaağaçlar sadece Altıok’un değil, Madımak katliamında 32 aydın ile birlikte gencecik yaşında hayata veda eden Gülender Akça’nın da “soyadı” hatırası artık.
O iki ağaçtan birinde, o da var. Aynı kaderi paylaşan 32 insan da...
Ve o iki fidan, artık genç ömürlere bu denli kolay kıyılamayacak zamanların hasreti, umuduyla büyüyecek.
Sözün bittiği bu günlerde ise gerisini, yine Altıok getirecek:
“Yüreğinde bir ağaç gürültüyle devrilirken,
Aksayarak yürüyen umudun arkasından
Gülün kanayan hüznünü gördün...”
Paylaş