Paylaş
Bizim Ali eskiden aşkını ağaçlara, kayalara, banknotlara yazardı.
Hevesi vardı, yeri dardı zira...
“Var ya, adını dağlara yazarım...” meselesi.
* * *
İnsan çünkü bazı şeyleri haykırmak ister de, başka yolla bağırır.
Ana-babasına, hatta arkadaşına söyleyemez de...
Sevdiğini -imzasını atmadan- dünyalara duyurmak ister.
Hani bir şişenin içine kıvrılan bir not, bir mektup gibi... Deryalara bırakır.
Yazar, salar âleme, görenler görmeyenlere anlatsın.
Balık bilmezse halik (tanrı) bilir...
O nedenle okulda sıralara yazıdık/kazıdık; yazdık da şiir, şarkı oldu özgürlüğe özlem:
“Okulda defterime, sırama, ağaçlara, yazarım adını (...) tarlalara ve ufka, kuşların kanadına...”
Hele kağıt paralar...
Bizim kuşağın kağıt paralarındaki en popüler cümlelerden birisiydi doğrusu:
“Ali Ayşe’yi (isimler değişiyor tabi) seviyor”.
Yaz paraya, elden ele dolaşsın, tedavüle çıksın aşkın...
Ayşe bile bilmiyorsa henüz aşkını mahzuru yok; dünyalar duysun, bilsin.
Lâkin aşkı kağıt paraya yazmak, “aşk”la parayı aynı yumurta ikizi kılan bir sürü magazinel örnek olsa da...
Sâkildi biraz.
* * *
Gerçi o dönemde kağıt paralar her türlü ilham, not, alınan telefon numarası için, cepte hazır bloknot sayfalarıydı da...
Hızlı değişim, bazen de yasalar/yasaklar -kamyon arkası yazıları gibi- onu da büyük ölçüde kaldırdı hayatımızdan.
Oysa -günahı sevabıyla- güzeldi be... “Birisi”, “bir şey” yazmıştı, şimdi o hayal, o çığlık senin cebindeydi.
Hele o uzayıp giden yollarda damar kamyon nameleri, şehrin trafik kaosunda o bitirim minibüs yazıları...
Kıymetliydi.
Lâkin devlet, uçarılığı, “kafama göre”yi, arzusunu, tutkusunu, isyanını seslendireni sevmez.
Yasaklar ne içindir.
* * *
Sonra bilgisayar, ardından sosyal medya icat oldu.
Artık aşklar “akarsuya bırakılan mektup”lardan, sanalda da olsa adrese teslim serenatlara dönüştü.
Seviyordu yine, Ali Ayşe’yi...
Punduna getirirse Ayşe ile “cam” açıyor, kamerayla konuşuyordu.
Sonra SMS’lerle büyüyordu aşkın külliyatı...
Tek parantezli tebessümler, çok parantezli kahkahalarla alevleniyordu.
Aşk için, aşkı -her an- hatırlatmak için bir imkândı.
* * *
O da güzel elbet.
İtirazım yok, olsa da yaradana...
Açtığı iletişim kanallarıyla, sonsuz uygulamalarıyla o da bir dünya.
Eğer o dünyada “stil”ini yitirmezsen...
Orada da “sen” olabilirsen, işin kolayına, dümenine kaçmadan...
Bilgisayarın icadı mertliği bozmaz.
* * *
İnsan neye özlem duyarsa, sağa sola onu yazıyor.
“Bir sana hasretim, bir de sabah uykusuna...” diyor, uzun yollarda...
İnsan bir kelâmıyla kalıcı olmak istiyor, şu kısa ömründe.
İnsan...
Paylaş