Yaşar Sökmensüer

Bir anda herşey dursa...

3 Temmuz 2015
HANİ ABD yapımı “kıyamet” türünden bilimkurgu filmler vardır ya... Bir an bütün hayatın, kentin birdenbire durduğunu düşünün. Herşeyin, herkesin olduğu yerde donup kaldığını... Bir heykel gibi. Birdenbire...

O an ne yapıyorsanız, öyle.
Sadece beyin donup kalmasa...
Zihinsel melekeler aynen sürse...
O “an”a kadar yaptıklarımızı, yapmayı planladıklarımızı düşünsek.
Ölmeden önce yapmak istediğimiz şeyleri bir kez daha gözden geçirebilsek...
Donduğu o an, “Olsun, yaşadım doya doya” diyebilecek mi hiç kimse?
* * *

Yazının Devamını Oku

“Huzursuz seyirler” dileğiyle iki “film” (¹)

1 Temmuz 2015
İNSANA “İnsanlık öldü” dedirten olaylar çoğaldı mı? Yoksa artık “insanlığın ölümü”ne dair daha fazla bilgi/görgü sahibi mi olduk... İkisi de etkili sanırım. Lakin, “insanlığın ölümü”ne dair bilgi/görgünün her zaman “duyarlılığı” yanında getirmediği de kesin.

TV’den izlemiş, ya da okumuşsunuzdur.
Şanlıurfa’dan Gaziantep’e giden Halil Cengiz minibüste fenalaşıyor. Henüz 25 yaşında...Minibüsün şoförü onu sürükleyerek, kaldırıma bırakıyor. Duvara yaslıyor.
Ayağından düşen tek ayakkabısını, taşıdığı poşeti yanına koyuyor, basıp gidiyor rahatça.
Bazı deyimlerimizin, deyişlerimizin ve onları sessizce kabullenmelerimizin sözü çıksın.
Belki mazereti, “Yolcu yolunda gerek” kabilindendir.
Neden sonra birileri ambulans çağırıyor ama...
Cengiz hayatını kaybediyor.* * *

Yazının Devamını Oku

Kibir en büyük günahtır

22 Haziran 2015
GENÇTİR, başarılıdır, düzenli bir hayatı, ailesi vardır. Bir fırsat çıkar... Taşralı cevval avukatımız, New York’ta iri bir şirkete transfer olur. Bir anda güç, ün, otorite, paraya kavuşur. Ne var ki, onu iktidara taşıyan şirket şeytanındır.

Bunu, yüksek bir bedel ödeyerek anladığında, şeytanla ilişkisini, yani “şeytanın avukatlığını”, gösterişli, cesur bir duruşmayla sonlandırır.
Tam her şey halloldu derken, bir gazeteci keser önünü.
“Sen bir yıldızsın, seni TV’de 60 dakika haber programına çıkartabilirim, benimle mülakat yap” der.
Avukatımız bir an tereddüt eder, sonra kibirli bir gülümsemeyle “Sabah ara beni” karşılığını verir.
* * *
Gazeteci, mağrur sırıtır. Çünkü şeytan bu kez de gazeteci kılığındadır:
Ve seyirciye göz kırparak, o unutulmaz repliğini söyler:

Yazının Devamını Oku

Hastayım deyimlere

17 Haziran 2015
KALP krizi deyince başka bir şey gibi gelir bana... Yürek enfraktı deyince başka. İlkinde sol koldan göğüse yürüyen bir ağrı, ikincisinde ise sanki yürekten içerlere vuran bir sızı vardır.

Nazım Hikmet yarım asır önce 3 Haziran’da veda etti hayata.
Yürek enfraktından...“Hoşgeldin bebek, senin yolunu bekliyor kuşpalazı boğmaca kara çiçek sıtma ince hastalık yürek enfraktı kanser filan” demişti ya.
İlk kriz 52’sinde vurdu, 4 ay yatırdı yatağa...
Sitemkardı hastalığına biraz:
“Bir yandan şiir döktür /bir yandan yanındaki ölümle sohbet eyle...”Altmışını bitirdi; “Yürek değil be, çarıkmış bu, manda gönünden /teper ha babam teper /paralanmaz /teper taşlı yolları” dediği kalbi dahasına dayanamadı.
* * *
Hastalıklar, sanata, bilhassa edebiyata, sinemaya ilham verir her zaman.

Yazının Devamını Oku

Sandık

5 Haziran 2015
SEÇİM hayatın her alanında mühim mesele. İster seçme yerleştirme sınavı olsun, ister eş seçip yerleşme... Hayat seçimlerden ibaret. Bir beşiğini seçemezsin, aklıevvel değilsen bir de tabutunu...

Şimdi ajanda genel seçimler var.
Kimi tatilini yarıda kesecek.
Kimi 8 Haziran’da çevirecek yazlığa kontağı...
Çünkü, trafoya kedi medi girmezse, 1994 yerel seçimlerindeki gibi çöplüklerden oy pusulaları çıkmazsa...
“Bir oy, bir oydur” bizim memlekette.
* * *
Böyle der, gider oyumuzu veririz.

Yazının Devamını Oku

Buçuklu mevsim

1 Haziran 2015
“TAM baharı görmeden yaz geldi” derken, yağmuru-dolusuyla bastı Ankara’yı mevsim. Bahar desen bahar değil, yaz desen yaz değil... Mevsim de buçuklu herhal.

Seçim “sath-ı maili”nde, yani seçime eğik yüzeyden yokuş aşağı giderken, söylenecek, homurdanacak şey çok.
Orada da dolusu-boşuyla yağış, gürleme dizboyu.
Ve o da her saat başı basıyor evleri; alt kat-üst kat demeden...
Vaatler ise turfanda yaz meyvesi-sebzesi...
Şekli-şemali güzel, ama yersen.* * *
Lakin ben yine mevsimlere söyleyeneceğim.
Üzerine alınan alınır.

Yazının Devamını Oku

Baharı beklerken

22 Mayıs 2015
KAÇ yıl oldu hatırlamıyorum. Ama 2-3 yıl öncesi hatırımda... Yaza baharsız geçiyor artık Ankara. Soğuğuyla akşamları hafif ısıran serinlik, biraz yağmur, sonra koşaradım ilkyaz.

Bir kaç gün içinde paltodan pardesüye geçiyor mevsim de... Pardesü iki günde gardrobuna dönüyor.
Ertesi gün kısa kollu yaz kreasyonları... Atlet, şort, şıpın işi sandalet.
Yani "Bu tarz benim" demek isteyenlerin, elini bayağı çabuk tutması gerekiyor.
Yoksa demode, tarzsız, hatta mevsimsiz kalmak işten değil.
* * *
Bir mevsimin kıvamınca, adabınca geçmemesi sevimsiz bir olay.
Şu yalancı bahara bakıyorum da...

Yazının Devamını Oku

Issız bir adada sadece 3 şarkı

11 Mayıs 2015
“Yaşadığımız her anın farklı bir şarkısı var. Issız Ada’da hayat, sadece size ait ‘an’lardan ibarettir... Ve kendi sesinizle anons ettiğiniz şarkılardan. Radyo dalgaları arasında en ıssız adaya düştünüz. Peki yanınıza hangi şarkıları alırdınız?”

Bu satırları Radyo ODTÜ’nün sitesinden okumuştum.
Düşünüyorum, gözümde canlandırmaya çalışarak.
Issız bir adada doğanın sesi dışında duyulacak tek ses, sadece yanınızdaki o üç şarkı.
Diğer sesler belki yaban.

* * *

Belki hayaller dışında, geçmişle tek -sesli- bağlantı o şarkılar.
Aklımdan üç “ıssız adam”ın, üç şarkısı geçiyor:

Yazının Devamını Oku