Yaşar Sökmensüer

Kafa tokuşturmak ve insan sıcağı

11 Aralık 2015
ARTIK milletçe kafa tokuşturuyoruz.

Meseleye böyle kafadan girdim ama... İnsanların “selamlaşma tercihleri”ni eleştirmek değil niyetim.

Kültürdür, tarzdır, özenmedir, o bünyeye öylesi uygun gelir...

Nema problema.
Benim için sorun yoktur, üzerime de hiç vazife değildir.
* * *
Lâkin birden ortaya çıkıp, böylesine yaygınlaşınca... Merakımı celbetti.
Kafa tokuşturmanın nereden geldiği konusunda rivayet muhtelif.

Yazının Devamını Oku

Hayalet notalar

4 Aralık 2015
HAYALET nota” denilen bir müzik terimi var. Ben yeni öğrendim, oğlumdan...

İlk duyduğumda,  anlamını bilmesem de bir çok düşünce geçmişti aklımdan. Hoş düşünceler... (Tek sevimli hayalet Casper değildir)

Fazla vurgulanmadan, göze/kulağa sokulmadan çalınan notalara veriliyormuş bu ad.

Yani varlığıyla değil, bir anlamda yokluğuyla o şarkıya, o ritme lezzet, derinlik veren notalar...

Ve anladığım kadarıyla, özellikle bas ve davulda geziniyor hayaletler.

* * *

Bas derseniz, bas gitar derseniz “slap”ları, sololarıyla hep farkındaydım o mucizenin.

Led Zeppelin, Deep Purple, King Crimson, Blact Sabbath, The Eagles, The Doors, Ummagumma ile Pink Floyd’la geziniyordu, çocuk yaştaki  hayallerimiz.

Money, Black Dog, Black Night, “bas”

Yazının Devamını Oku

Unutmamalı

30 Kasım 2015
ÖNCEKİ yazımda bir dede-torun hikayesi anlatmıştım.

Lunapark’a gitmek isteyen, ama dedesinin ısrarıyla Hayvanat Bahçesi’ne giden çocuğun hikayesini...

Hikayeyi, önce çocuğun gözünden anlattım.

Çünkü biz ebeveynlerin destanları, best sellerları, tüm hikayeleri bir dönem çocuklarımızdan geçer.

* * *

“Benimki üç yaşında okumayı söktü şekerim” der birimiz.

Art niyetsiz bir merakla sorarsın:

“Kaç yaşında konuşmuştu?”

Az kızarır, çocuğun annesi:

Yazının Devamını Oku

Mutluluk “yüzeyde” yaşamaz  

27 Kasım 2015
Dedesi, o yıl başlayacağı anaokulu öncesinde, huzursuz/geçimsiz torununa “meşguliyet terapisi” yapmak ister.

 Ana kucağından uzağa gitmek, evdeki egemenliğini yitirmek istemiyordur torunu malum.

“Lunapark’a mı götüreyim seni, Hayvanat Bahçesi’ne mi?” diye sorar.

Torunu önce, “Evdeki saltanatının son evresinde ne koparsam kâr” gözleriyle bakar ona...

Sonra, henüz okuma-yazma bilmeyen, dünya yüküne -iyi ki- ortak olmayan gözleri ışıldar:

Lunapark’a!..”

* * *

Oysa dedenin gönlü Hayvanat Bahçesi’ndedir.

Belki 60 yıl önce, misal

Yazının Devamını Oku

Kaç bahar daha...

20 Kasım 2015
BİR sonbaharı daha idrak ettik, karı-ayazı, ulaşım-dolaşım kaosuyla kışı bekliyoruz.

 Ben sonbaharın gelip geçtiğini soğuyan havayla değil, restoranların bahçesindeki masalar içeri alındığında anlarım...

Gerçi o da değişti bir kaç yıldır.

Sigara yasağı nedeniyle, bahçeler hâlâ yaşıyor. Eğer "yaşamak denirse...

Mantar ısıtıcılarla, yahut daha organize açılır-kapanır tavanlı, katlanır-kaldırılır cam-çerçevesiyle...

Ve herkes, her yıl yeniden öğreniyor sanki:

“Yasaklar, kendini yeniden üreten çözümlere de kapı aralar... İyi ki, aralar.”

* * *

Herkese, her mevsim

Yazının Devamını Oku

Sakal kimin egemenlik alanı

14 Kasım 2015
YÖK protestoları mâlum; hemen her yıldönümünde “Biber Gazı Festivali” eşliğinde cereyan ediyor.

Çok yıl geçti üzeriden, hafızayı tazelemekte yarar var.

Yüksek Öğretim Kurulu, 6 Kasım 1981’de kuruldu.

Darbenin “okumuş çocuğu”, has ürünüydü YÖK.

Önce YÖK 70 akademisyeni aldı görevden. Ardından 1983 yılında Sıkıyönetim Komutanlığı’nın “1402 operasyonu” ile 150’den fazla profesör, doçent, asistan atıldı üniversitelerden.

Sarı zarfa koyulmuş tek satırlık yazıyla:

“1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu gereğince görevinize son verilmiştir.”

Daha fazlası da istifaya zorlandı, yıllar boyu kadro alamadı.

* * *

Yazının Devamını Oku

“Şiir yazanın değil, ihtiyacı olanındır”

11 Kasım 2015
ŞİİR, sesli okunur.

 Lakin önceki yazımda değindiğim, ilkokuldaki 32 kıta tekmili birden ezber yarışmalarını kast etmiyorum elbette.

Şirinin sesli okunması, kendine has melodisi, müzikal “es”leri, ritmi, içindeki kelimeleri gezer/gezdirirken vurgusu nedeniyle ayrı bir lezzettir.

Şair, yazdığını bazen daha bir anlatır kendi sesiyle okurken. (Şiirini güzel okuyamayan şairler dahil)

Şiirsever ise, daha iyi anlar sanki, dinler, hisseder sesli okunan şiiri...

* * *

Bir şairin şiirini sesli okuyan, ödünç alır, emanetine alır nabzını tutan o sözleri...

Onu haykırmak, yahut fısıldamak onu mutlu eder. Bütünleşir, şairin dizeleriyle.

Çünkü o güzelim

Yazının Devamını Oku

Çocuklara kıymayın efendiler

8 Kasım 2015
“OKULDA her şeyi nefret ederek öğrendik”... (¹)

Keyifle okuyup, iştahla öğrenmeye çalıştığım üniversite, master kısmı hariç, bu önerme benim için de -beş aşağı/beş yukarı- geçerli.

İlk-orta-lise sıralarının sadece dirsek çürütmediği aşikâr.
Oralarda çürüyen çok şey olduğunu, o çocuksu, o çok kıymetli hevesin bazen o sıralarda açmadan kuruduğunu-solduğunu düşünürüm.
* * *
O  paslı, küflü müfredat, gencecik, idealist öğretmenlerin de elini tutar/bağlar.

Dışına çıksa bir ihbara bakar, içinde kalsa –varsa- birikimi rafa kalkar.

Müfredat en esaslı tahribatlarından birisini de şiire yapar.

İlkokulda

Yazının Devamını Oku