18 yıl sonra

ŞİİRLERLE hüzünleniriz, hatta bestelenen dizelerle yaşarır gözlerimiz

Ama ya hiç bilmeyiz, ya da unuturuz o şiirin şairini.
O şiiri yazdıran “hayatı” da hiç bilmeyiz, hiç düşünmeyiz hatta...
Oysa yine bir şairin, İlhan Berk’in dizeleriyle farkındayızdır:
“Aslolan şiirin hayatını yaşamaktır, yazmak sonra gelir hep...”
Ama boş, yaşamayız...
“Aldırma gönül” deyip bir an ayaklara kalkar, aldırmayız.
“Hava kurşun gibi ağır bağır bağır” olup, susarız sonra...
O şiirin hayatı uzak düşer bize, bedellidir. Belki, sadece ritmine, sadece “fikrine” bayılırız.
Aşık olunca, “ödünç alınmış” şiirlere başvururuz da...
“Ödünç” duygular sönünce, döneriz yine günlük gazetesine sönük yaşamımızın.

Tam 18 yıl önce bugün, “hayat”lar yandı. Şairler öldü...
“Sen bu şiiri okurken /Ben belki başka bir şehirde ölürüm” demişti Ankaralı şair Behçet Aysan.
Doktordu Numune Hastanesi’nde. Öldü, başka şehirde, Sivas’ta...
“Gidiyorum bu şehri, bu yağmuru, bu düşleri bu aşkı, bu kavgayı, bu kederi size bırakarak” dedi, ve gitti.

“Ben tekinsizim size göre /İbret için yakılması gereken” diyordu, Ankaralı şair. Metin Altıok...
Yaktılar, ibret için.
Polis merkezine, garnizona yürüme mesafesinde, yani “tekin” olması gereken bir yerde, Madımak Oteli’nde.
Göz önünde, göz göre göre...

“Şair olsam gelsem sana /Şiirler türküler söylesem” dedi yarine, Hasret Gültekin.
Gelemedi, dönemedi oradan...
Ozan Nesimi Çimen, az şey bekledi hayattan.
“Razıyım açan gülünden, Yeter dikenin batmasın” demişti, olmadı.

Muhlis Akarsu’yu, Cem Karaca’dan dinledik yıllarca:
“Karnı büyük koca dünya /Keder dolu acı dünya
Ne gül koydun ne de gonca /Yedin yine doymadın mı...”
Doymadı, aldı onu da.

“Sokağımın yangına ateşle koşan kızı /güzeller güzeli Neslime
İyi bak, kıvamıdır /(...) Şiirden ölen bir şairin
/son bahanesi gibi bir bahane bul kendine /En azından öp beni...”
Dudağı, önce kavruldu, sonra buz oldu. Uğur Kaynar... O da, kaldı Madımak’ta.
Ya, Erdal Ayrancı.
Güvercin kondurmuştu, şiirine. Yandı kanatları...

Hayatı 23 yılda Madımak’ta biten Gülsün Karababa, günlüğüne “Ölü Ozanlar Derneği” filminden bir cümle aktarmış:
“Ölüm saati geldiğinde hiç yaşamamış olduğumu hissetmem ne acı...”
Ne acı...
Yazarın Tüm Yazıları