Türkiye-İran münasebet ve mukayesesi

Bazıları, alışılmış şu teraneyi bir soruya dönüştürerek ha bire tekrarlıyor:

“Türkiye’yi İranlaştırıyorlar!”

Haberin Devamı

 

Ben burada ciddî bir saptırma ve çelişki görüyorum. Durum bu gün, alışılmış bu teranenin tam tersidir.

 

İran aslında, beni de Türkiye’ye benzetecekler diye korkuyor. Bir misal olarak İran’daki tesettüre bakalım. İran’da tesettüre ‘hicap’ (örtünme) denir. Bu tesettürde, saçlar görünmeyecek diye bir zorunluluk yoktur. Bizde dayatılan türbana gelince, bu kilise kıyafetiHz. İsa’nın dinini yozlaştıran St. Paul’un icadı bir rahibe kıyafetidir. Bir tel saç görünmeyecek. Yani türbanla dayatılan örtünme bir İslamî örtünme değil, bir Hıristiyanlaştırmadır. Bunun içindir ki, İran bugün şunu diyebiliyor:

 

Haberin Devamı

“Türkiye Müslüman bir ülkedir ama dışarıdan yönetilmektedir. Örtünme meselesi dinin dışına itilmiş, siyasal bir simge haline getirilmiştir. Türkiye,Amerika ve Brüksel ne derse onu yapmaktadır. Petrolü de yok; aman kendisini dışarıdan yönettiren bu rejim bana bulaştırılmasın!”

 

Aslında pratiğe bakarsanız yüz bin camisiyle, din sektörüne harcanan 2 katrilyon YTL ile Türkiye İran’dan daha fazla bir din devleti yapılıvermiştir. Sadece adı konmamış. TBMM’ye bakın, maşallah, ‘tarikatlar konfedarasyonu’ manzarası arz ediyor. Türkiye’deki ‘din üzerinden siyasal kadrolaşma’, Hıristiyanlık'taki ruhban sistemine dönüştü. Molla rejiminde bile böyle bir parayla beslenen böyle bir din sınıfı yok.

 

Öte yandan,  İran eski CumhurbaşkanıHatemî bile İslam dünyasının geleceği laikliktedir demiştir. Türk basını ve aydınları Hatemî’nin NTV’de yayınlanan bu devrim niteliğindeki konuşmasını gündem yapmadı, bu söylemin üstüne yattı. Bir tek ben yazdım; o da yeterli etkiyi gösteremedi.

 

Şöyle diyordu bilge devlet başkanı Hatemî:

 

İslam ile laiklik ve demokrasi kesinlikle uyuşur. Demokrasi bir yoldur ve yönetimin halkın oylarına dayanmasıdır.”

 

Haberin Devamı

“Egemenliğin halkın elinde olması gerekir. Halkın istediği gücü yönetime getirmesi, istemediği zaman da onu zorbalıkla karşılaşmadan yönetimden alması gerekir.”

 

“İslamî değerlere inanılabilir, ancak iktidarlar halkın isteklerine göre hareket etmek zorundadır. Tabiî, ilerleyici de olması gerekir. Ayrıca, toplumda güç kazanmak için demokrasi dışında bir yol izlenmemeli. Bence demokrasi dinle uyumludur.”

 

“Laisizm, toplumun hiçbir hedef ve yönü olmadığı anlamına gelmiyor; dinin ve dinsel değerlerin kamu alanına girmemesi gerektiğini söylüyor. Laisizm, toplumun sorumluluk taşıması gerektiğini öğütlüyor.”

 

“Batı’da laiklik dine karşı olma anlamına gelmiyor. Toplum dinden yana olabilir, dinsel değerlere sahip olabilir; aynı zamanda laik de olabilir. Maalesef Batı değerleri Doğu’ya geldiğinde mahiyet ya da kimliği değişiyor. Dine bağlı olmamak dinle mücadeleye dönüşüyor. Bu durumda laiklik, dine karşı olmasa bile bizim ülkelerimizde yanlış anlaşılıyor.” (Hatemî’nin konuşmasının tam metni için bk. Y.N.Öztürk köşesi, Star gazetesi, 26, 28 Aralık 2003)

Haberin Devamı

Kısacası, Türkiye İran olamaz; böyle bir şansı yok. Ne parası var ve ne de petrolü. Ayrıca İran, İran’dan yönetiliyor. Türkiye, bugün itibariyle, Türkiye’den yönetilmiyor.

 

Bu ülke bir tek Atatürk zamanında din ile çağdaşlığı birleştirebildi. Maalesef İsmet İnönü de bu birlikteliği devam ettiremedi; Amerika öyle istedi diye, komünizm korkusuyla ‘Batıcılık’ kavramını getirdi. Dahi bir eğitimci olan Hasan Âli Yücel’i kızağa aldı; Köy Enstitüleri'ni kapatmanın yolunu açtı. Yani, kısa vadeli politikalar aklın önüne geçti.

 

Ben, şuna inanmaktayım:

 

Atatürk’ün gerçekleştirmiş olduğu esas büyük devrim, laikliğe dayalı olan aydınlanma devrimidir. Mustafa Kemal, tüm Müslümanların hem ayaklarına hem de beyinlerine ve yüreklerine vurulan prangaları kırdı; Kur’an’ın istediği ‘işletilen akıl’ı öne çıkardı.

 

Haberin Devamı

Aydınlanma devrimi, Kurtuluş Savaşı'nın silahlı kısmından daha önemlidir İslam dünyasındaki Haçlı-emperyalist yıkıma karşı gelebilecek tek güç, tek değer, Mustafa Kemal Atatürk’ün bu devriminin vücut verdiği mirastır.

 

Ben, bir anti-emperyalist miras olan Anadolu Hümanizmi ile yine bir anti-emperyalist miras olan Atatürk aydınlanmasının birlikteliğinden oluşacak bir reçetenin Türkiye’yi kurtarabilecek tek reçete olduğunu düşünüyorum. Siyasal İslam denen Haçlı işbirlikçisi ve akıl karşıtı zehirin panzehiri de budur. Batı emperyalizminin Türkiye’yi yıkmak için oynadığı oyunun karşı stratejisi de budur.

 

‘Allah ile Aldatmak’ kitabı bu reçetenin ipuçlarını vermiştir. Reçetenin ayrıntıları cebimde. Ama şimdilik, tüm halkın, özellikle aydınların ve siyasetçilerin Allah ile Aldatma kitabını okuması gerek.

Yazarın Tüm Yazıları