PaylaÅŸ
Türkiye, laik-Müslüman bir ülke olarak bulunduğu coğrafyada çok anlamlı ve önemli birliktelikler geliştirebilir. Bir büyük diplomatımızın ne güzel söylemiş:
"Batı tercihi, açılan diğer ufuklara bakmaya mani değildir."
Türkiye'nin tercihi, Batı ile birlikteliktir. Buna bir itirazımız yok. Elverir ki, bu tercih bizi esir veya sömürge durumuna getirmesin.
Batı ile birlikteliğin onurlu bir beraberlik olarak vücut bulması için başka birlikteliklerin de devrede tutulması gerekirdi. Basîretli, dirayetli bir politikanın gereği buydu.
Muhtemel başka birlikteliklerin gelecek vaat eden en önemlisi, Avrasya Birliği'dir.
Türkiye'yi yöneten iradeler, Avrasya gerçeğini hayata geçirecek kararlılık ve atılımı gösteremiyorlar. Batı, onların bu noktaya gelmelerini bir biçimde önlüyor.
Avrasya, bir şemsiye kavramdır. Bu kavram altında birden çok birliktelik oluşturulabilir. Şangay İşbirliği Örgütü bunlardan biridir. Yarın-bir gün başka birliktelikler de doğabilir.
Türkiye, hem coğrafyası hem tarihi hem kültürü hem de siyasal çıkarları açısından çok boyutlu ilişkiler siyasetini öne almak zorundadır. Çünkü Türkiye, değişik medeniyetlerin, değişik kültürlerin bir buluşma noktası olduğu gibi, değişik siyasal çıkış noktalarının da bir buluşma yeridir.
Türkiye, bu yapısının zorunlu kıldığı çok boyutlu politikalar izlemek durumundadır.
Dış politikada tek kutupluluk, Türkiye için bağımsızlığın tehlikeye atılması anlamına gelebilir.
Şunu unutamayız:
Türkiye ne sadece doğuludur ne de sadece batılı. Türkiye bunların hepsinden bir şeyler taşıyan farklı bir birleşimdir. Tarih boyunca hep böyle olmuştur. Türkiye bu sentez yapısıyla aynı zamanda merkez olabilecek durumdadır. Ancak böyle bir merkezlik çok boyutlu, dirayetli politikalar, yaratıcı devlet adamları gerektirir. Türkiye, öyle anlaşılıyor ki, bu politikaları, bu devlet adamlarını üretemediği için bir yere bağlanmak ve orada kalmak yoluna gidiyor. Yani kotarıcı, birleştirici olmak yerine sığınıcı olmayı seçiyor.
Türkiye kolay olanı seçiyor. Kolayı seçenlere reva görülenin ise taşeronluk ve bağımlılık olduğunu unutuyor.
Ä°nsanlık bugün, tek kutuplu bir dünyanın kahrını çekmeye mecbur bırakılmıştır. Bu kutup, Kapitalist Batı EgemenliÄŸiÂolarak ifade edilebilir. Hayatı ileri boyutlara götürecek ve insanı yüceltecek deÄŸerlerin böyle tek kutuplu bir dünyada geliÅŸmesi söz konusu edilemez. Özellikle adalet, paylaşım, insan hakları gibi deÄŸerleri ve insanın ruhsal dengelerini ayakta tutmak, tek kutuplu bir dünyada mümkün olamamaktadır.
Bu gerçek, 11 Eylül şiddet olayında sinyaller verdi, Irak'ın işgaliyle iyice kristalleşti. 11 Eylül, siyasal ve ekonomik açıdan nasıl değerlendirirseniz değerlendirin, felsefî açıdan baktığımızda tek kutuplu dünyanın yarattığı evrensel şizofreniye bir tepkidir. Elbette ki hepimizin karşı çıktığı bir tepkidir; ama bir tepkidir.
Bu tepki, daha büyük ve daha şiddetli bir karşı tepki doğurmuştur. Irak işgal edilmiş, Irak halkı tutsak hale getirilmiş, binlerce insan öldürülmüş, binlerce kültür varlığı tahrip veya talan edilmiş, halkların gelir ve hayat kaynaklarına el konulmuştur.
PaylaÅŸ