Paylaş
‘Neysen o ol!’’ Veya: ‘‘Özde ne isen, görünüşte de öyle ol!’’ diyor Hint Vedaları...
Dinlerin, daha geniş bir deyişle, insanoğluna aydınlık getirmek isteyen tüm sistemlerin bu ortak kabullerini, İslam adına ifadeye koyan Mevlana Celaleddin Rumi şöyle konuşuyor: ‘‘Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.’’
Olduğun gibi görünüp günah işlemek, sahte bir ruhsallık perdesine bürünüp sevap işlemekten yeğdir. Böyle yaklaşır hayata ve insana Kuran...
Olduğu gibi görünmemek, yahut göründüğü gibi olmamak, riya denen illeti ortaya çıkarıyor. Ve bu illet, İslam Peygamberi tarafından, insanlık adına ‘‘en korkutucu gelişme’’ olarak kaydediliyor. Çünkü riya, yine İslam Peygamberi'nin ifadesiyle, ‘‘gizli putperestlik’’tir (şirk-i hafi).
Ve şirk, Kuran'ın temel düşmanıdır.
Kuran'ı ve onun tebliğcisi Hz. Muhammed'i tanıyanlar bilirler ki, açık putperestliği (şirk-i celi) tarih sahnesinden silen İslam'ın tedirgin olduğu amansız düşman riya, felaketlerin en acımasızı olarak, Kuran bağlılarının tarih boyunca uykularını kaçırmıştır. Görünmez düşmandır riya. Sinsi, namert, kahpe düşmandır. Hep arkadan vurur. Hep kuzu postu içinde saklar zehirli dişlerini...
Riyakárlığın insan hayatına bir ur gibi musallat ettiği tip, onursuz insan tipidir. Bir gülücüğün, bir tutam sakalın, iki rekat namazın, beş kuruşluk sadakanın arkasında káinat dolusu rezilliği saklayabilir riya...
Kuran terminolojisinde riyanın kurumsal adı nifak, bunun temsilcisi de münafıktır. Tanrısal Kitap, daha ilk ayetlerinden itibaren, nifak ve münafıkların ruh hallerini, tahriplerini, arz ettikleri tehlikeleri gözler önüne serer. Ve Kuran gösterir ki, inkár ve ihanet sergileyen tavırların en kötüsü, münafıklıktır. Yani, riyakárlık. Riya, bir şahsiyet dejeneresansı, bir şuuraltı illetidir. Bütün sömürücü, bedavacı, mirasyedi, karalayıcı psikolojilerin mayası odur. Bir ruhsal doyumsuzluk belirtisidir riya. Bu yüzden, riya batağına saplanmış bireyler ve toplumlar kalıcı, erdirici, hayat verici hiçbir şey üretemezler. Çünkü riya, yaratıcılık riskine giden yolları tıkar ve insanın ölümsüzle kucaklaşmasını engeller.
Görüntü olarak en ileri hayrı da sergilese, riya ile lekelenmiş davranış, Allah katında hiçbir değer taşımıyor. (Kuran; Nisa 38, 142; Bakara 264; Enfal 47). Bu Kuransal prensibi insan hayatına egemen kılmak için didinen sonsuzluk erleri şu kuralı bize armağan ettiler: Samimiyet, hür irade ve serbest seçimin ürünü olan günahlar, riyakárlığın ürünü olan ibadetlerden yeğdir. Neden? Gerekçeyi de gösteriyorlar: Böylesi günahlar insana gerçekte ne olduğunu ve eksiklerini belletir. Eksiğini fark eden benlik, olgunluğu arar ve Tanrı önünde boynunu büker. Bu boynu büküklükse tanrısal rahmet ve bağıştan nasiplenmenin en emin yollarından biridir. Oysa ki, riyakárlığın insanı iteceği çukur, tanrısal rahmetle aramıza aşılmaz engeller koyar. Her şeyi hallettim sanan insan, hiçliğe ve hüsrana yenik düşer.
Riya, dini kin aracı yapar ve nefs putunun beslediği egoizmin tezgáhtarlığı haline getirir. Bu egoizme gönül kapılarını aralamış kitleler, secdenin yüzlerce dolduracağı tanrısal aydınlık yerine öfke ve doymazlığın musallat edeceği karanlığı seyretmek bahtsızlığıyla karşı karşıya kalırlar. Secde, böyleleri için, ruhun miracı olmaktan çıkar, başkalarına üstünlük ve ruhsal despotizm aracı haline gelir.
Gerçek secde, secde edenle secde edileni kucaklaştırır ve Álemlerin Rabbi'nden álemlere bir rahmet yağmuru halinde varlığa yayılır, Riyanın karıştığı secde ise secde edeni, riyasında hedef seçtiği sahte ilahıyla kucaklaştırır ve bundan varlığa kaos yayılır. Kaos üreten mabetler, adları mabet olsa da, gerçekte ruhsal tatminsizliklerin gırtlak sesleriyle giderilmeye çalışıldığı arenalar durumundadır. Bu arenalarda Hz. Muhammed'in rahmetinden kaynaklanan güzellikler yerine, arena dışında kalanlara kin tutmayı ödev sayan hırslar ve saplantılar filizlenir.
Kutsarız o günahı ki, riyanın karanlık perdelerini yırtar ve bize biricik Tanrı önünde gözyaşı döktürür. Yakınırız o ibadetten ki, gönülleri riyanın yapay ilahlarıyla doldurur.
‘‘Emanete hıyanet edenin dini olmaz.’’
Hz. Muhammed
Paylaş