Paylaş
Bu yazılarda kendisinden alıntılar yapacağımız ‘Küresel Âfetler’ kitabı tanındığında, insanlığın uykusunu kaçıran âfetler de tanınmış olacaktır.
Her şeyden önce, anılan kitap hakkında bilgi veren Önsöz’ü özetleyelim:
“Bu kitabın dosyasının açılışı Çernobil olayı üzerine olmuştur. Yani 1986 yılında, yani kitabın yayınından 22 yıl önce. Dosya, zaman içinde büyüye büyüye bugüne taşınmış ve nihayet, emektarı tarafından, yayınlanmasına karar verilmiştir.
Çevre, doğa ve uzay kirliliği ile ilgili kaygıların, dünya kamuoyunun zihnini ciddî biçimde meşgul etmeye başlaması 1990’lı yılların başlarından itibarendir.
Bugün gelinen noktada tehdit iki başlı hale gelmiştir:
1. Kirlilik, denge bozulmaları, yozlaşmaların yarattığı fiilî mahrumiyet ve tehditler,
2. Bu tehdide ilişkin haber, yorum, senaryo ve söylentilerin yaydığı korku, umutsuzluk.
Gelinen nokta, yarınları kalmadığını düşünen bir insanlık camiasının dramını sergileyen bir noktadır.
Ekoloji üzerine Batı’da yapılan bazı çalışmalar, bugünkü ekolojik bunalımın temelinde büyük dinlerin insanı merkeze koyup ona her türlü istismar hakkını tanıyan anlayışlarının bulunduğunu ifade etmiş ve çok ciddî biçimde taraftar bulmuşlardır. Bu konuda, Lynn White’ın 1967’de yayınlanan ‘The Historical Roots of our Ecological Crisis’ adlı makalesi ünlü ve etkilidir.
Dinlerin, iddia edilen anlamda bir kabul ve temennilerinin olduğu tartışılmalıdır ama geleneksel din anlayışının sadece Hıristiyan Batı’da değil, Müslüman Doğu’da da bu anlamda bir etkisinin olduğu kesindir. Hemen ekleyelim ki, bugün Hıristiyanlık dendiğinde Hz. İsa’nın tebliğlerine dayanan din değil, onun ölümünden sonra, eski düşmanı Pavlus tarafından oluşturulan ‘Pavlus Kristolojisi’ anlaşılmaktadır.
Lynn White’ın eleştirdiği Hıristiyanlık da budur.
Bu Hıristiyanlıkta değil tabiat, ‘Allah’ın sureti üzerine yaratıldığı’ ileri sürülen ve doğayı sömürmesine izin verilen ‘insan’ın vücudu bile çirkin, ezilesi, horlanasıdır. Varsa yoksa gökler, bulutların ötesi ve (her ne demekse) göklerin melekûtu, yani öteki dünya…
İslam, bunun tam tersini düşünen, ruh kadar vücuda da değer veren bir dindir. Böyle olunca da insanın vücudunun kaynağı ve barınağı olan doğayı horlamak değil, onunla bütünleşmek, kucaklaşmak esastır.
Müslüman dünya bunu yapıyor mu? Hayır! Çünkü Müslüman dünyanın ‘İslam’ adı altında bugün yaşadığı din Kur’an’dan çok Pavlus Hıristiyanlığı’nın kabullerine dayanıyor. Özellikle son zamanlarda, İslam, Kur’an’ın dini olmaktan çıkarılıp emperyalist Batı’nın sömürü aracı yaptığı Pavlus Hıristiyanlığı’nın bir parçası haline getirildi. Ilımlı İslam dedikleri işte bu ‘parça din’, bu ‘korsan din’dir.
Kendisini ‘Rahmet dini’ olarak tanıtan İslam’ın yüz bin cami ile temsel edildiği Türkiye’de sergilenen doğa ve canlı katliamı bunun en şaşmaz kanıtlarından biridir. Yüzlerce ağacı kesip yok ederek bir cami yapan zihniyetin o ‘cami’de ibadet yaptığını sanmasının suçu elbette ki gerçek İslam’ın değildir. Ancak, bu katliamı uzaktan izleyenlerin, bunu o dine mal etmek gibi bir haklarının doğduğunu da inkâr edemeyiz.
İnsanlığın en mutlu dönemlerinin paganizm dönemleri olduğu yolundaki inanç ve iddia, Batı’nın anıt filozofu Nietzsche (ölm. 1900) tarafından kuvvetle terennüm edilmiştir. Bu anlayış, tabiatın tahribinden rahatsız olan aydınlar ve düşünürler tarafından hiç de göz ardı edilemeyecek gerekçelerle tekrar tekrar gündeme taşınmıştır.
Ekolojik felaketlerden yakınan aydınlardan biri olan David Pepper’a göre, Hıristiyanlığın yıktığı paganizmle birlikte doğal nesnelerin duygularının var olduğu yolundaki temel kabul de yıkılmış ve bu yıkılış doğanın aleyhine olmuştur.
Kur’an dikkatle okunduğunda, onun aynı zamanda ekolojik değerler ve sistemler içeren bir metin olduğu görülür. Bize göre, ekolojik hassasiyet ve idrakin metafizik ve kısmen de teknik temellerini atan ilk kutsal metin Kur’an’dır.
Kur’an, kendisini bir kitap olarak tanıttığı gibi, insanı ve evreni de birer kitap olarak tanıtmaktadır. Bu kitapların üçünün de aynı dikkat ve ciddiyetle okunması gerektiğini buyurur Kur’an. (Küresel Âfetler kitabından)
Paylaş