Paylaş
İslam ve örtünme konusuyla ilgili olarak ilahiyatçı-sosyolog Prof. Zekeriya Beyaz'ın ilginç kitabını tanıtmaya devam ediyoruz.
Yazara göre Türk Devleti'ni okullarda ve resmi kurumlarda baş örtmeye karşı tavır almaya zorlayan sebeplerden biri de, başörtüsü savunucularının, Marksist-Leninist rejim düşmanlarıyla işbirliği içine girmiş olmalarıdır. Beyaz'a göre, başörtüsü savunucuları ‘‘dünün Marksistlerini bağırlarına basmakta, televizyonlarında, gazetelerinde onlara konuşma ve yazma fırsatı vermekte, aralarında tam bir ortak cephe kurarak devlete ve rejime birlikte hücum etmektedirler. Burada, başörtüsü sorunu masum bir talep değil, rejime karşı mücadelenin bir simgesidir.’’
Beyaz, kitabının bu kısmını şu sonuca vararak noktalıyor: ‘‘Ülkemiz ve geleceğimiz için devlete inanmak zorundayız.’’
* * *
Kitabın 70-79. sayfaları, başörtüsü savunucularının öne sürdükleri sosyolojik-hukuksal kanıtları ele alıyor. Yazara göre, bu kanıtların hiçbiri samimi ve tutarlı değildir. Çünkü bu savunucular, başını örtmeyenleri dinsizlikle, hatta iffetsizlikle itham etmek suretiyle esas neyin peşinde olduklarını, öne sürdükleri görünür gerekçeler açısından da samimiyetsiz olduklarını ortaya koymaktadırlar.
Prof. Beyaz, ‘‘başörtüsü sorununa dinsel çözüm’’ aradığı sayfalarda şu alt başlıklara yer vermektedir: ‘‘1. Kuran, ululemre yani devlete itaati emretmektedir. Devlet, okul ve resmi kurumlarda başınızı açın diyorsa, açın; vebal varsa devletindir. 2. Zaruretler, yasakları kaldırır: Başı örtmek bir emir olsa dahi, devletin istediği yerlerde açmak bir zaruret halidir. Bu hal, yasağın kalkmasını gerektirir. Temel ilke budur. Bir başka temel ilke de ‘zorluğun kolaylığı celp etmesi' ilkesidir. Bir zorluk vardır ve bu zorluk, başı açma kolaylığını gerekli kılar. Temel ilkelerden üçüncüsü de şudur: ‘Bozgunu defetmek, yararı istemekten öncedir.' Bir konuda bozgun ve düzensizlikle yarar ve çıkar çatıştığında bozgunun ortadan kaldırılması esas alınmalıdır. Bu ilkeye göre düşünüldüğünde, yasaklanmş mekánlarda başı örtmede ısrar bir bozgun (mefsedet), bir fitne yaratmaktadır. Temel ilke, öncelikle bu fitnenin durdurulmasıdır. Bu konuda çözüm getirecek 4. temel ilke de şudur: ‘Kul hakkı, Allah'ın hakkına tercih edilir.' Başın örtülmesini emir saysak bile, onu açmak Allah'ın hakkını, örtmekte ısrar ise kulların tahsil ve çalışma haklarını rencide ediyor. O halde kulların hakkını hareket noktası alıp resmi mekánlarda başın örtülmesinde ısrarcı olmamak gerekir.’’
Beyaz, bu bölümde ayrıca, Türkiye'yi din adına Darülharp (savaş alanı) ilan edenlerin kanıtlarını değerlendiriyor ve sonuçta onları samimiyetsiz, saptırmacı, vicdanı sızlamayan nankörler olarak niteliyor ve şunu soruyor: ‘‘Bu devlet káfir ise, onun nimetlerinden neden yararlanıyorsunuz? Hatta devletin nimetlerinden yararlanmak için birbirinizle yarışıyorsunuz. Bu yaptığınız mertliğe, dürüstlüğe, İslam'a yakışır mı?’’
* * *
Yazar, kitabının bundan sonraki sayfalarına, başörtüsü savunucularının, başını örtmeyenlere nasıl davrandıklarını ve özellikle iktidar olduklarında nasıl davranacaklarını kanıtlamak üzere bir ‘‘basından belgeler’’ bölümü koymuş. Bu belgeler bölümü de çok ürperticidir. Bazı belgeleri ben de ilk kez görüyorum. Belgeler arasında, başörtüsünü TBMM'ye taşıyan Merve Kavakçı'nın bir terör örgütü raporunda adının geçtiğini gösteren doküman da var.
Yazar, başörtüsü konusunda samimiyetsizlik, tutarsızlık ve İslam açısından dengesizlik olarak gördüğü bazı gelişmeleri de şöyle sıralıyor: ‘‘Baş açık fotoğraf çektirmeye bile onay vermemek, saçların uyurken bile açık olmaması gerektiğini söylemek, saçları göstermemek için sahte belge düzenlemek veya peruk takmak, baş açık gezmeyi namussuzluk simgesi saymak, dinsel bir savunma sayılan iddiaya bir partiyi tek vekil tayin etmek, başörtüsü kışkırtmasıyla bazı hanımların intiharlarına, bazılarının boşanmasına yol açmak, kadın-erkekle ilgili her konuda cinselliği akıl almaz biçimde öne çıkarmak...’’
Beyaz, kitabının ikinci bölümünde, giyim-kuşam meselesini dinsel bilgi dalları (fıkıh, tefsir, hadis vs.) açısından ele alıyor. Daha çok, ilahiyatçı Zekeriya Beyaz'ın konuştuğu bu bölümü, bundan sonraki yazımda değerlendireceğim.
Paylaş