Paylaş
‘Sadece yolcular değil, yollar da yürüyor. Hayat, durmayan bir yürüyüşün zevkidir’’ diyor Muhammed İkbal. Eski Yunan'ın ölümsüzlerinden Heraklit bu sırrı ifadeye koyarken, ‘‘Bir suda iki kez yıkanılmaz’’ diyordu. Gök yolculuğunda kendisini ‘‘Zinderûd’’ (yaşayan ırmak) diye adlandıran İkbal, Kuran mümininin gönlünü ve beynini yüzyıllarca, bir tasa doldurdukları suda yıkamaya kalkan ve sonuçta duygu ve düşünceyi çürüten ‘‘örfperestlik’’ (geleneğe tapıcılık) ile de savaşmıştır.
Kuran mümininin ‘‘ilahı Tek'tir’’ (Bakara 163). O Tek İlah, kendisinden söz ederken, ‘‘O, her an yeni bir iş ve oluştadır’’ (Rahman 29) buyuruyor. O halde, Kuran insanının durması, pörsümesi, habire aynı suda yıkanması, değişmezler, eleştirilmezler, dokunulmazlar, karşı çıkılmazlar, aşılmazlar, ırgalanmazlar ve yargılanmazlar kabul etmesi, Tek İlah'a yani Kuran'ın Allah'ına hıyanettir.
Çok acıdır ama, söylemek zorundayız ki İkbal, İslam dünyasının bu hıyanet suçunu işlediği kanaatini taşıyor. Ne ilginçtir, Kuran, kendi mensuplarına hitaplarından birinde onları, ‘‘Ey iman edenler! Allah'a ve Resul'e hıyanet etmeyin...’’ diye uyarmaktadır (Bk, Enfal 27).
İkbal ile birlikte biz de şuna inanıyoruz: İslam dünyasının ‘‘emanetlere hıyanet’’ suçlarının en esaslılarından biri, ‘‘eski’’yi ilahlaştırmak ve Kuran'ın elliden fazla ayetle ‘‘putperestlik’’ ilan ettiği ‘‘ecdattan gelen eski kabulleri doğrunun ve iyinin ölçüsü saymak’’ tutkusunu hayatının pusulası haline getirmek olmuştur. ‘‘Eski’’den yararlanmakla ‘‘eski’’yi ilahlaştırmak başka başka şeylerdir. İslam dünyası, ‘‘eski’’den yararlanmıyor, ‘‘eski’’yi Rab-ilah yapıyor. Bu hata onun basiretini bağladığı için, o ilahlaştırdığı ‘‘eski’’den bir türlü yararlanamıyor. Çünkü bir şeyden gereğince yararlanmanın ilk şartı, onu ilahlaştırmamaktır. Bu varlık yasası, yararlanmak istediğiniz kişi için de, kurum için de, kavram için de geçerlidir.
Kuran, o tanrısal gerçekçiliğine uygun olarak, örfü bir hukuk kaynağı saymış ama örfün zamanüstü kılınmak suretiyle ilahlaştırılmasını şirk ilan etmiştir. İkbal, Müslümanların, örfü ilahlaştırıp vahyin ve aklın yerine koymalarını, onların temel felaket sebebi saymaktadır. Bu felaket yüzündendir ki İslam dünyası, İkbal'e göre, ‘‘Cihanın sırtında bir yük haline gelmiştir’’. Bu yüzden İkbal, Kuran müminine şöyle sesleniyor: ‘‘Gel, yeni bir toplum yaratalım.’’ (Armağan 26). Bu yeni toplumu yaratmak için, eski kabullerden örülmüş ‘‘hapishanenin yıkılması gerekiyor’’. (Cávidnáme 1304-1305). İkbal'e göre, ‘‘dünyayı kendi gözümüzle görmek’’ için, bu demektir ki insana yaraşır bir varoluş için, bu hapishaneden kurtulmak borcundayız. (Peyam 36).
Bu hapishane, Müslüman'ın atılımcı benliğini prangalamış, onu kendi içinde köleleştirmiştir. Şimdi o, dış köleliklere istediği kadar karşı çıksa da, kurtuluşun eşiğine bir türlü varamıyor. Çünkü iç dünyasında, kutsal maskesi giydirilmiş bir yığın put, mekán tutmuştur. Çok sert eleştiriyor İkbal: ‘‘Frenk lordlarından kaçtın, lakin mezara-türbeye secdeler edip duruyorsun. Köleliğe öylesine alışmışsın ki, yoldaki taşlardan bile kendine ‘‘efendi’’ yapmaktasın.’’ (Peyam 43). Ve Müslüman kitlelerin dramını şu ürpertici cümleyle tanıtıyor: ‘‘Her grup kendi özel putuna tapıyor.’’ (Darb-ı Kelim 63).
İkbal'e göre, bu ‘‘sinsi, fakat öldürücü putçuluk’’un belirişlerinden biri de, eski kabulleri ‘‘taklit’’tir. Taklidi, uyuşturucu şekerkamışına benzeten İkbal, Müslüman aydına şöyle sesleniyor: ‘‘Şekerkamışına alışmış olanlara, arzunun ekşiliğini ver!’’ (Cávidnáme 228). Yani gayret ve üreticiliğin çilesini...
Özetleyelim: Geçmişin kabullerini kutsayan anlayışların, Kuran'ın dini yerine bir ‘‘şekerkamışı dini’’ vücuda getirdiklerini ve çöküşün esas sebebinin bu sahte din olduğunu söyleyen İkbal, ‘‘örf dini’’nden hiçbir hayır beklenemeyeceğini ısrarla belirtiyor. Şu uyarıya bakın: ‘‘Vay o dine ki, seni uyutuyor, derin uykulara daldırıyor. Acaba bu, büyü ve afsun hapı mıdır, din midir?’’ (Cávidnáme 991).
İkbal'e göre, ilahlaştırılmış ‘‘eski’’nin iki karanlık temsilcisi vardır: Dinin dış yapısını çürüten molla tip, dinin iç yapısını çürüten softa tip. Bunlardan birincisi Mollaizm illetinin, ikincisi ise Pirizm (şeyhperestlik) zilletinin sembolüdür.
‘‘Ey sevgili! Seni doyasıya seyretmek için gözlerim yeterli değil; daha yüzlerce göz bulmalıyım ki seni doyasıya seyredebileyim!’’
Mevlána Celáleddin Rûmi
Paylaş