Paylaş
Büyük bir sahabînin sözündeki estetiği bozmamak için sözcüklerin Arapçalarını aynen korudum.
Tîyn (Türkçe'deki T ile yazılan ve incir anlamına gelen tîn değil); toprak, çamur ve bunlardan yapılan maddeler anlamında bir kelime. Hicrî 150, Miladî 767 yılında vefa eden İmamı Âzam'ın da bağlı olduğu akılcı fıkıh ekolünün babası sayılan ünlü sahabî İbn Mes'ud (ölm. 32/652) bu kelimeyi, muhteşem bir Kur'ansal hikmeti vermek için yine muhteşem bir benzetmede kullanmıştır.
İbn Mes'ud'a göre, Kur'an'ın dini, toprak ve duvar saltanatının yerine insan onurunu ve insan haklarını getirmekle seçkinleşir. Böyle düşündüğü içindir ki, bu büyük fıkıh devi sahabî, dinin duvara teslimini, din adına duvar yükseltme tutkusunu bir çöküş ve çürüyüş olarak görmüş ve sonraki kuşakların dikkatini bu noktadan gelecek yıkımlara çekmiştir.
Irak fıkıh ekolünün temellerini attığı Kûfe'ye ilk geldiğinde, nakışlı-süslü bir cami gördü ve dedi:
“Bunu kim yaptı? Bunu yapan, Allah'ın malını Allah'a isyanda harcamış.”
Demek istiyor ki İbn Mes'ud, din ve Allah rızası adına duvar süslemek, özellikle mâbet süslemek, Allah'a ibadet adı altında Allah'a isyandır. Ve İbn Mes'ud, başlığımıza kaynaklık eden ölümsüz sözü ekliyor:
“İlerki zamanlarda, tîynı yükseltip dini alçaltan bir topluluk gelecek.”
Evet, o topluluk ve o günler gelmiştir. Gelmiştir ki, cami yapan birçok insana rağmen insan yapan tek cami görülemiyor.
İnsan yapan mâbet inşası, gerçek dinin ve dindarın işidir.
Çıkar dinciliği ile bunun tüccarı olan dinci, cami yapan insan üretir ama insan yapan cami üretemez.
İnsan yapan caminin varlığını nasıl anlarsınız?
Kur'an dinini özünden tanıyanlar bunun cevabını rahatlıkla bulur. Ben yardımcı olayım:
İnsan yapan bir tek caminin bulunduğu semtte insana hizmet eden birkaç okul, birkaç sağlık merkezi, birkaç ambülans, birkaç felsefe kulübü, birkaç spor salonu, birkaç kültür ocağı, birkaç tiyatro bulunur.
Eğer birkaç cami var, ama bu saydıklarımızdan hiçbiri yoksa orada insan yapan mâbet yok demektir. Bunun açık anlamı ise orada Kur'an'ın dini yok, ama o dinin amansız bir sömürüsü var demektir.
Bizim eserlerimizde sıkça görülen insancı din-duvarcı din, gerçek din-duvar dini gibi ayrımların hareket noktası olan Asrısaadet anlayışının biraz daha arka planında bakın neler var. Hz. Peygamber şöyle buyuruyor:
“Mâbetleri süsleyip püslemek, yükseltip görkemli kılmakla görevlendirilmedim.”
Şunu da söylüyor:
“Gün gelecek, mâbetlerinizi, tıpkı Yahudi ve Hıristiyanların yaptıkları gibi, süsleyip püsleyeceksiniz.”
Şu söz de Yüce Peygamber’in:
“Kur'an nüshalarını nakışlayıp mescit ve mabetlerinizi süsleyip püslediğinizde helâk ve çöküş, üzerinizde olacaktır.”
Hz. Ali (ölm. 41/661) bu Peygamber sözünü yorumlarken şöyle diyor:
“Bir toplum, mescit ve mâbetlerini süsleyip püsleyince ibadetleri bozguna uğrayıp perişan olur.”
Beşinci Râşit Halife diye anılan Ömer bin Abdülaziz (ölm. 101/720), Şam Camii'ne Emevî kıralı Velid'in koydurduğu süsleri söktürüp kamu hazinesine göndermiştir.
Büyük mezhep imamlarından İmam Mâlik (ölm.179/795), camilerin şurasına-burasına Kur'an ayetlerinin yazdırılmasına bile karşı çıkmış, bunları bid'at (dine sonradan eklenen şeyler) saymıştır. Aynı İmam Mâlik, camilere para toplamak için konan ‘yardım-sadaka sandıkları’na da şöyle diyerek karşı çıkmıştır:
“Allah, mescitleri dünyalık toplama yeri yapmamıştır.” (Tüm alıntılar için bk. Turtûşî, Ebu Bekr Muhammed b. Velîd; Kitabu’l-Havâdisi ve’l-Bida’, s. 218-234)
İmam Mâlik, Kûfe’de girdiği bir camide, bu ‘para toplama sandıkları’ndan birini gördüğü için namaz kılmadan camiyi terk etmiş ve gerekçe olarak şöyle demiştir:
“Burası dünyalık toplama yeri, burada ibadet olmaz.”
Dini, dünyalık toplama aracı yapan Emevî kodamanlarının başlattığı tahribe böylesine anlamlı bir tavırla karşı çıkan bu ilk tevhit kuşakları bunu neden yaptılar? Camiye-namaza karşı olduklarından mı?
Elbetteki hayır!
Onlar, bu gidişin nelere mal olacağını biliyorlardı. Gerçek dini çürüten birileri, bu çürümüşlüğü örtmek için bir ‘cami sanayii’, bir ‘cami yapımından nemalanma iş kolu’ geliştirerek bununla dindarlık gösterisi ve bu gösteri üzerinden politika yapacaklar. Ve bu arada yüzlerce-binlerce açıkgöz kese dolduracak.
Bu sanayiin tartışılmaz göstergeleri, bugünkü sokaklarımızı doldurmuş bulunuyor: Ortada dört duvar bir cami, üstte gösteriş ve bid'at alâmeti iki veya üç-dört minare ve altta ‘iş kolu’nun göstergesi birkaç (bazen onlarca) dükkan...
Ve bu mekânlarda Deniz Feneri türü soygun operasyonları…
Dincinin dini işte budur.
İmamı Mâlik gibi tevhit erleri böylesi camilerde namaz kılarlar mıydı?
Cevap tartışmasız şekilde şudur: Hayır, kılmazlardı.
Bilgin sahabî İbn Mes'ud'un gözüyle bakıp değerlendirme yaparsanız ‘iş kolu’nun size yapıştıracağı yafta hazırdır:
“Zındık, camiye-cemaate karşı çıkıyor!”
Bu dinci aforoz geçerli ise İbn Mes’ud da İmam Mâlik de zındık sayılmalıdır.
Saymak isteyen buyursun, saysın!
Biz, böyle aforozcu bir Deniz Feneri zihniyeti için söylenecek sözü, biraz önce verdiğimiz hadisten, özgün sözcükleriyle nakledelim:
“ed-Debâru aleyküm!”
Yani: “Helâk ve çöküş, üstünüze gelecektir!”
Paylaş