PaylaÅŸ
Laik Cumhuriyet'e saldırı, son yıllarda, Batı'nın, özellikle Avrupa'nın ve özellikle de AB ülkelerinin pervasız ve cepheden vuruşlarıyla sergilenmektedir.
Acı örnekleri anımsayalım: Â
AB'den, Atatürk ve laiklik konusunda 'dostça' yaklaşımlar beklenirken, bir baktık Avrupa Parlamentosu denen ırkçı, bölgeci grup bir bildiri yayınlayarak Kemalizmin Türkiye'nin yolunu tıkadığını ilan etti.      Â
Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye Raportörü Hollandalı Hıristiyan Demokrat Arie Oostlander'ın Parlamento adına hazırladığı raporun temel mesajlarını hatırlayalım. Şöyle diyordu:
"Türk anayasası, Kemalist anlayış üzerine oturan bir anayasadır."
Rapora göre, "Türk Anayasası, Türkiye'nin bölünmez bütünlüğü gibi bir anlayışla sürekli korku yaratmakta ve bu korkuyu öne çıkarmak için de orduyu bir numaralı güç ve güven kaynağı haline getirmektedir."
"Bu anayasanın yarattığı olumsuzluklardan biri de köktendincilik fobisidir."
Hıristiyan demokrat Oostlander'in teklifleri, Türkiye açısından baktığınızda, bir Sevr raportörünün teklifleri kadar cüretkar ve tehdit edicidir.
Aynı tekliflere Batı'nın geleceği açısından baktığınızda, bu teklifler son derece ahmakçadır.
Bu Hıristiyan raportör, Türk devletinin egemenlik ve anayasal yapısına açık saldırı niteliği taşıyan sözde raporunda şunu da söylüyordu:
Anayasa değiştirilmeli, Heybeliada'daki ruhban okulu açılmalı, Ermenilerle tarihsel gerçekleri kabul eden bir müzakereye oturulmalı... vs. vs.
Oostlander'in bir de rahatsızlığı var:
Türk halkının orduya birinci derecede güven duyması. (Bu rapor için bk. Hürriyet Gazetesi, 21 Mart 2003)
Şimdi, şu 'rapor' adlı saldırı ve dayatma metninin diplomasi, dostluk, hatta hukuk terbiye ve ciddiyetiyle bir ilgisi olduğu söylenebilir mi?
Adam, düyûn-i umumiye komiseri veya savaş kazanmış acımasız bir komutan edasıyle âdeta antlaşma metni yazdırıyor.
Önerdiği metnin dostluk ve diplomasiyle ilgisi olmadığı gibi, insanlık ve hukukla da ilgisi yok.
Ana saldırı noktası daima Atatürk ve laik Cumhuriyet.
Çünkü omurga orası...
PaylaÅŸ