Ar, nâr ve şinâr

Başlığımızdaki kelimelerin üçü de Arapça. Ar, Türkçe'de de kullanıldığı şekliyle ‘utanç’ demek. Nâr, Türkçe'de bazen kullanıldığı şekliyle ateş ve cehennem anlamında.

Haberin Devamı

Baş­lı­ğı­mız ka­fi­ye­li ol­sun di­ye ay­nen ko­ru­du­ğu­muz şinâr (ve­ya şenâr) ise çok çir­kin dav­ra­nış, ah­lak­sız­lık, er­dem­siz­lik an­lam­la­rın­da.

 

Ke­li­me­ler, Hz. Pey­gam­ber'in sa­ha­bî­le­rin­den bi­ri­si ta­ra­fın­dan, ka­mu ma­lından bir­ şey­ler aşır­ma­ya kal­kan­la­rı azar­lar­ken kul­la­nı­lan bir söz­de ge­çi­yor.

 

Ka­mu­nun hak­kı olan ve an­cak dev­let baş­ka­nı sı­fa­tıy­la Hz. Pey­gam­ber'in pay­laş­tı­ra­bi­le­ce­ği mallardan, “Bu o ka­darı önem­li de­ğil” di­ye­rek bir­kaç iğ­ne al­ma­ya kal­kan­la­ra, şöy­le di­yor sa­ha­bî:

 

Haberin Devamı

“Ye­ri­ne ko­yun o iğ­ne­le­ri! Halka ait mal­lar­dan bir ­şey­ler aşır­mak ar, nâr ve şinârdır.” (bk. İbn Hemmâm; el-Mu­san­nef, 5/243)

 

Gü­nü­müz Türk­çe­siy­le tek­rar­la­ya­lım:

 

“Halka ait mal ve hak­lar­dan bir ­şey­ler aşır­mak, bir­ şey­le­re el koy­mak utanç, ce­hen­nem ate­şi, ah­lak­sız­lık ve er­dem­siz­lik­tir.”

 

Bu aşı­rı­lan şey, bir iğ­ne bi­le ol­sa, İslam vicdanına göre, durum bu.

 

Aca­ba, Mercümek olayı Deniz Feneri, Yimpaş, Kombassan ve benzerlerinde olduğu gibi, mil­yar­la­rı ve tril­yon­la­rı aşır­mak ne olu­yor? Dü­şün­mek bi­le deh­şet ve­ri­ci...

 

Tüm ha­dis­çi-ta­rih­çi­ler bu ve ben­ze­ri tes­pit­le­ri, eser­le­ri­nin ‘gulûl’ baş­lı­ğı­nı ta­şı­yan bö­lüm­le­rin­de ve­rir­ler. (Bu ko­nu­nun ayrıntılı ve kay­nak­la­rı için bizim, ‘İslam’da Bü­yük Gü­nah­lar’ ki­ta­bı­ma ba­kı­nız)

 

Din, İs­lam, Re­sul, cen­net-ce­hen­nem slo­gan ve ede­bi­ya­tıy­la or­ta­lı­ğı ka­sıp ka­vu­ranlar, Kur'an di­ni­nin, biz­zat Al­lah El­çi­si ta­ra­fın­dan al­tı çi­zi­len bu yak­la­şı­mı­nı dik­ka­te ala­rak ken­di­lerine şunu sor­ma­lıdırlar:

 

Haberin Devamı

“Biz bu di­nin ne­re­sin­de­yiz?”

 

Bu so­ru­nun bi­zi ge­ti­re­ce­ği ger­çek, ana baş­lık ola­rak ‘in­san ger­çe­ği’, alt baş­lık ola­rak da ‘in­san hak­la­rı ger­çe­ği’dir.

 

Bu­ra­ya gel­di­ği­niz za­man, ken­di­si­ne ‘İs­lam dün­ya­sı’ di­yen o ko­ca kit­le­nin, Kur'an'ın elinden sı­nıf ge­çe­cek bir not al­ma­sı müm­kün de­ğil­dir. Bı­ra­kın Kur'an'ı, bu ‘İs­lam dün­ya­sı’, in­sa­na ve onun hak­la­rı­na say­gı ba­kı­mından Kur'an'ın çok ge­ri­sin­de kal­mış bu­lu­nan ça­ğı­mızdan da sı­nıf ge­çe­cek not ala­maz. Korsan baskılarını da dikkate alırsak, Türkiye’de bir milyonun üstünde satılmış (İngilizce çevirisinin ne kadar sattığını bilmiyoruz), ‘Ye­ni­den Ya­pı­lan­mak’ ki­ta­bı­mın o des­tan­laş­mış ilk cüm­le­si­ni bir kez da­ha ha­tır­la­ya­lım:

 

Haberin Devamı

“Çağ, Kur'an'ın ge­ri­sin­de, biz Müs­lü­man­lar­sa ça­ğın da ge­ri­sin­de.”

Di­ni ya­lan say­ma­nın iki te­mel alâmetini ka­mu hakla­rı­na ta­sal­lut ve iba­det­le­ri şov ara­cı yap­mak ola­rak tes­cil eden bir ki­ta­bın iman ço­cu­ğu ol­du­ğu­nu söy­le­yen­le­rin, hiç değilse, dünyanın nefretle izlediği şu Deniz Feneri soygunundan sonra, du­rum­la­rı­nı ye­ni­den göz­den ge­çir­me­le­ri ge­re­ki­yor. Ve her­ke­sin sor­ma­sı ge­re­ki­yor:

 

Biz bu di­nin ne­re­sin­de­yiz?”

 

Gulûl suçu açı­sın­dan bak­tı­ğı­mız­da, ül­ke­miz­de: “Biz bu di­nin ve in­san hak­la­rı­na say­gı­nın ne­re­sin­de­yiz?” so­ru­su­nu gün­de bir­kaç kez sor­ma­sı ge­re­ken­le­rin ba­şın­da po­li­ti­ka­cı­la­rın gel­di­ği tar­tış­ma­sız bir ger­çek­tir. Çün­kü ‘ar, nâr ve şinâr’ it­ha­mı­na ön­ce­lik­le çar­pan fi­il­le­ri­n ba­ba­la­rı on­lar­dır.

 

Haberin Devamı

İs­lam'ı övmekle ye­tin­me­yip onu Al­lah'a var­ma­nın yo­lu ha­linde (mi­de ve kol­tuk ara­cı ha­lin­de de­ğil) ku­cak­la­yan­lar şu­nun far­kın­da­dır:

 

Tür­ki­ye'de ar, nâr ve şinârın çü­rüt­tü­ğü bir si­ya­set ha­ya­tı var.

 

Bu çü­rü­müş si­ya­set, Türk insa­nı­nın ya­rın­la­rı­nı ka­rart­mak­la kalmamakta, muh­taç ol­du­ğu­muz ger­çek si­ya­set­le­ri üre­te­cek er­dem­li aydınların faal si­ya­se­te geç­me­le­ri­ni ön­le­ye­rek de ül­ke­yi ümitsizlik ve karamsarlığa itmektedir.

 

Ar, nâr ve şinâr it­ha­mı al­tın­da­ki­le­rin bu­na kar­şı insan­ca ve mert­çe bir ta­vır ser­gi­le­me­le­ri bek­le­ni­yor. İlk adım, her­kes­çe bi­lin­mek­te­dir: Do­ku­nul­maz­lık de­nen ve halk ta­ra­fın­dan ‘gulûl ört­me zır­hı’ ola­rak gö­rü­len şâibenin kal­dı­rı­lıp atıl­ma­sı.

 

Haberin Devamı

İn­sa­na, onu Ya­ra­ta­n’a ve bu iki­si­nin hak­la­rı­na say­gı­sı olan­lar! Âr, nâr ve şinâra uzak­sa­nız, gulûlden şikâyetçi ise­niz ve en önem­li­si, kit­le­le­rin önün­de söy­ledik­le­ri­niz­de sa­mi­mi ise­niz, ilk adı­mı atın!

 

Şu, ‘dokunulmazlık’ denen dikenli örtüyü üstünüzden atın!

 

Ha­di, bu­yu­run!

Yazarın Tüm Yazıları