Paylaş
Politik hesaplarla veya hatır-gönül için değil, kitlenin demokratik oylarıyla verilmiş ödülleri kastediyorum. Bendenizin bugüne değin aldığım tüm ödüller ‘‘ana sütü gibi ödüller’’dir. Yani, halkın tüm barajları gerilerde bırakan oylarıyla gelmiş ödüller. İstanbul Üniversitesi'nden böyle gelmiştir, Çanakkale Üniversitesi'nden böyle gelmiştir ödüller.
Ben bu halka hep şükran doluydum, hep aşıktım. Bunda yanılmadığım için ne kadar mutlu olduğumu kelimelerle ifade edemem. Ne diyeyim, ey halkım, Allah senden razı olsun! Sana hizmeti ibadet bildiğimi bilmeni istiyorum.
Ana sütü gibi ödüllerin sonuncusu, İMMED'den (İstanbul Medya Mensupları Derneği) geldi. Üç noterin huzuruyla tam dört ay sürmüş bir kamuoyu araştırmasında halka şu soru sorulmuş: ‘‘Halka hizmetleri ve bilimsel faaliyetleriyle medyanın zirvesinde oturan 5 kişi sizce kimdir?’’ Çıkan sonuç, 3 Mayıs 1998 günü akşamı yapılan törende verilen plaket üzerine şöyle aktarılmıştr: ‘‘1998 yılı Medyanın Zirvesindekiler adlı kamuoyu araştırması sonucunda birincilik ödülüne layık görüldüğünüzden dolayı sizi kutlar, devamlı zirvede kalmanızı temenni ederiz.’’
Ben de hem İMMED'i, hem de ödül alan diğer meslektaşlarımı kutluyorum.
Tam bu noktada, bizi ödüllendiren o büyük halkın bilmesinde tarihsel zaruret gördüğüm bir gerçeğe, hiçbir nezaket ve tevazu aktörlüğüne gitmeden dikkat çekmek istiyorum: Törende konuşan İMMED Yönetim Kurulu Başkanı, bazı noktalara değinmek zorunda olduğunu söyledi ve ekledi: ‘‘Senelerce dinledik: ‘Yaşar Nuri sosyete hocasıdır, burjuvazinin din filozofudur.' Peki buyrun, şu anda tetkikinize açık bulunan şu dosyalara bakın. Kartal Tren İstasyonu'nda, Üsküdar Vapur İskelesi'nde, Bakırköy Özgürlük Meydanı'nda kendisine üç noter huzurunda soru sorulan beş bin halk çocuğunun 3.780 kişisi ‘‘Yaşar Nuri’’ demiş. Anket, lüks otellerde, süper pahalı restoranlarda yapılmamış, halk yığınlarının kümelendiği uğrak noktalarında yapılmış. Şimdi biz ne yapacaktık? Halkın bu seçimini görmezlikten mi gelecektik? Bu seçim bize bir şeyi daha gösteriyor: Bazı kişiler hakkında söylenen ve propaganda edilenler, gerçeği, vicdanı ve halkın sesini yansıtmayan politik sloganlardır. İşte gerçek, işte halkın söylediği. Gerisi hikâye. İnandırıcılığı olmayan bir hikâye...’’
İMMED Başkanı’nın sözlerinde bir gerçeğin altı çizilmiş, bir büyük utanmazlık deşifre edilmiştir. O utanmazlık şudur: Dinimizin Kuran'a dayalı ilahi yüzünü ortaya çıkardığımız için, hesapları zedelenen veya kişisel haset ve kin damarları kabaranlar, bizim, dini sevdiren ve kitlenin ortak ilgi konusu haline getiren mesajımızı ‘‘sosyetenin keyfi uğruna dinden taviz vermek’’ şeklinde bir yaygarayla etkisiz kılma yoluna gitmişlerdir. Allah'tan korkmadan, kuldan utanmadan, vicdanları sızlamadan... Din adına, dinin en kutsal buyruklarını çiğneyip insanlara yalan ve iftira ile çamur atarak... Müslüman halkımızı, dinde asla yer almaması gereken ‘‘sosyetikler’’ ve ‘‘sosyetik olmayanlar’’ şeklinde bir politik sloganla parçalayarak...
Şaşacak bir şey yok. Dini kin ve ihtiraslarının kutsal kılıfına dönüştürenler, onu sevgi, güzellik ve rahmet kaynağı halinde tanıtanlardan rahatsız olurlar. Çünkü dini araç yaparak kitleler üzerinde egemenlik kurmak peşindedirler. Bu hesaplarına ters düşen her yaklaşımı, ‘‘dindışılık’’ veya ‘‘dinden taviz’’ olarak damgalayacaklardır. Onlar için önemli olan, dinin etkin ve yaygın hale gelmesi değil, kurulmuş bulunan sömürü ve hegemonya tezgâhına yararlı biçimde işlemesidir. Biz bunu, sadece metropollerde değil, Anadolu'nun en ücra köşelerinde de anlattık. Verdiğim konferansların yüzde yetmişi orta ve ortanın altı düzeyli kasabalardadır: Arapgir, Hasankale, Sürmene, Kırkağaç bunlardan bazıları. Hatta bu mahaller içinde birçok belde ve köy vardır. Halk bunları çok iyi bilir. Halk, benim dolar-mark karşılığı konferans verdiğim yolunda laflar dolaştıran alçakları da bilir.
Bu ‘‘iftira dincileri’’ne şunu da sormak gerekir: Sizin ‘‘sosyete’’ dediğiniz insanların, Allah'ı ve Kuran'ı öğrenme hakları yok mu? Yoksa din, sadece sizin çıkar defterlerinize kayıtlı olanların keyiflerini tatmin için mi gönderildi? Hani, ‘‘İslam tüm insanlığın dini’’ idi... Sizin gerçekten din diye bir kaygınız olsaydı, dindarlar bu sıkıntılara düşer miydi?
Kendinize gelin artık, hakikatle ve halkla barışın da kitleye ve ülkeye problem çıkarmanın adını ‘‘din’’ koymaktan vazgeçin! Size de, dine de yazık olmasın!
Paylaş