Paylaş
İZMİR’imiz, bir anda ülke gündemine ayrıcı, parçalayıcı ve bölücü bir şekilde oturtuldu.. Güzel İzmir’de, yalnızca 2,5 yıllık Yunan işgali hariç olmak üzere, yüzyıllar boyunca huzur ve barış içinde yaşayan her türlü etnik kökenden, dini aidiyetten ve farklı kültürlerden gelip imbatın bir sevgili gibi tatlı okşayışları içinde bu şehirde karnı doyan, ekmeğini kazanan, kızını, oğlunu farklı sosyal gruplardan gelin ve damat adaylarıyla evlendirmekten çekinmeyen barışçı İzmirliler, bu anda kavganın, saldırıların ve hiçbir şekilde hak etmedikleri “faşistlik” suçlamasının acısıyla baş başa kaldılar.
ACIMASIZ BİR ÜSLUP
Zaten uzun zamandır, ilerici, çağdaş, yurtsever, bayrağını çok seven, Emperyalizm’e karşıt, sivil eleştirel tutumları sebebiyle haksız biçimde en yetkili ağızlardan bile “Gavur” suçlamasıyla baş başa kalmışlardı.. Hem “Gavur” hem de aynı zamanda “Türk faşisti” oldular.. Bu nasıl olurdu?.. Sorumsuzların acımasız üslubu içinde oluverdi işte. İşte İzmir, buna isyan etti.
Bu haklı sivil demokratik isyanı bir bilinç potasına akıtıp, kızgınlıkları soğutup, aklı ve bilimi öne çıkararak kentin gerçek kimliğini gözler önüne serecek olan “Hepimizin İzmir’i” dizisini hazırladık.. Herkes huzura kavuşsun.. Biz, şehrimizi ucuza satmayız, kavgalara teslim etmeyiz, hele hele işgal etmek isteyenlere kurtuluş savaşımızın ilk kurşununu atan Şehit Gazeteci Hasan Tahsin’i pek güzel hatırlatırız.
UYGARLIKLAR BULUŞMASI
Dünya şiirinin anavatanı ve Homeros’un yaşadığı kent olarak evrensel üne sahip İzmir, yepyeni gelecekler peşinde koşan tüm kavimlere körpe heyecanların kaynağı olmuştur. Tarih, antik çağlardan beri İzmir’in şiirini diline dolamıştır. Uygarlık, ilk kez bu kentin rıhtımından kalyonlara yüklenerek denize açıldı.
Aristo’nun, Büyük İskender’e “Smyrna’yı görmez isen, eksik kalırsın” dediğini rivayet ederler. Çünkü antik çağda bilimin, felsefenin, şiirin, sanatın, kültürün, mimarinin, şehir yaşamının doğup boy attığı bir ileri bölgenin tam merkeziydi bu kent..
Ege’nin boynundaki gerdanlık kızdı..
Akdeniz’in incisiydi..
Çarşısında her etnik yapıdan insan gezinir
1910 yıllarında Kemeraltı’nda Hisarönü civarını gösteren bir tarihi kartpostal.. Sağda fesli iri kıyım bir Türk, önünde küçük bir Arap çocuğu, geride Rumelili ayakkabı boyacısı, ayakta Roman satıcılar, Rum delikanlılar, arkası dönük şapkalı bir Levanten, az ötede sarıklı bir Müslüman görülüyor.. İşte hepimizin İzmir’i..
iZMiR’DE ZAMAN
Yaşarım ben zamanı İzmir’de
Sırra kadem basıp Dokuz Eylül vapurundan
Masalcı çarşılar sultanı Kemeraltı’na
Görünmez bir hayalet gibi akmak isterim
Düşlerimde hep serçe olurum
Minarelerden, kilise çatılarına uçarım
Havra önlerinde yemlenip Agora’ya konarım
Oteller Sokağı’nda sızarım belki
Sonra gevrekçi olmak isterim
Vururmuşum kale yokuşlarına
Bedava dağıtır dualar alırmışım
Akşama fuar kuytularında uyurmuşum
Zamanı İzmir’de yaşarım ben
Bu şehir benzemez başka aşklara
Kaldırımlar yorgun ben yorgun
Sönmüş sebil çeşmeleri bekler gölgemi
Konarım mahallenin öksüz çınarlarına
Denizdeki ruhları çağırır kırık bir cumba
İmbat okşar tüylerimi, öperim türbeleri
Evliyalarımla keşişlerim dama oynar hanlarımda
Aşklarım eşkıyadır, yaşlı faytonlarım delifişek
Ey limanında ilk kurşunu atıp,
Bulvarlarımda sevdam uğruna asıldığım şehir..
Sen benim ölümüne sevdiğim utangaç ve kaçak
Bir bakire İzmir’sin, gizli çapkın ve delişmen
Cenevizli Levanten yahut koca memeli göçmen
Kürt kardeşim, Musevi komşum, Roman zurnacım
Yahut atam cennetlik Türkmen..
YAŞAR AKSOY
DANİEL GOFFMAN HAKLI
Çok kitap karıştırdım, kütüphaneler devirdim. Bütün bu söylediklerimi dünya üzerinde en güzel, Prof.Daniel Goffman özetler. Açalım “İzmir and the Levantin World” isimli kitabını (Washington Üniversitesi Yayını ve 1990) ve sonuçtaki hükmünü okuyalım:
“- İzmir, erken yeniçağ Avrupa kentinin gelişimine hayret verici bir şekilde benzeyerek, merkezi devleti oyuna getiren, kendi ekonomi politikalarını yürüten, benzersi z derecede özgür, kendi kendini yöneten otonom dünyalardan oluşan bir süreci yaşamıştır..”
Bu tarifin içinde “hoşgörü ve ekonomi” başköşededir. Hoşgörü olmadan, binbir türlü etnik, dini ve kültürel yapının keyifle yan yana yaşamasına yol açan ticaret (ekonomi) rantının huzur içinde bölüşülmesi gerçekleşemezdi.İşte, Osmanlı’nın “Hepimizin İzmir’i” buydu..
Hani, Petit Paris (Küçük Paris) denilen..
Hani, Victor Hugo’nun 1839’lardaki bir şiirinde prensese benzettiği..
Hani sahilinde fesli ile şapkalının kol kola gezdiği..
Herkesin sevdiği İzmir buydu.. Konuya devem edeceğiz..
Kavimler geçidi
İzmir, doğurgan ve alabildiğine ihtiraslı uygarlıkların birbirinin sırtına basa basa tırmandığı eşsiz bir tarihsel süreci yaşadı. Vahşet ile aşk, sanat ile yağma, şiiri ile saldırı, zevk ile işkence birlikte ilerlediler. Büyük ve özgün uygarlıklar kuruldu. Sonra kağıttan şatolar gibi devrildiler. Çünkü daha büyük uygarlıklar geldi ve savaşları kazandı. Sonra onlardan daha güçlüleri ortaya çıktı. Smyrna (İzmir), bu tarihsel süreci damarlarında alev alev yaşattı.
BAŞROL OYNUYORDU
İzmir yaşadığı bölgenin tarihinde başrolü oynuyordu. Bu yüzden tarihin başında ona rakip olarak çıkan tüm kentler, Afrodisyas, Efes, Sardes, Heraklea, Aiga, Alinda, Aspendos, Didim, Miletos, Pergamon, Priene, Side, Teos, Phokai, Kyme ve Klazomania, Kolophon gibi kentler, koyu lacivert sisler içinde zamanlar kaybolurken, İzmir yaşamını günümüze kadar sürdürdü.. İnsan soyu hep kaldırımlarında dolaştı.
TARİHİ BİR ALTYAPI
Sayısız kavim ve çeşitli uygarlıklar İzmir’in tarihi alt yapısını oluşturdu. Anadolu’nun ilk halklarından Luviler’den başlayarak Lelej, Hitit, Amazon, Frig, Eol, İyon, Lidya, Pers, Büyük İskender’in devamı Helenistik dönemler, Bergama Krallığı, Roma, Bizans, Türkmen, Selçuklu, Osmanlı ve modern Türk egemenlikleri şehrin tarihsel ve sosyal taban formatını yarattı. Her türden halk, her türden insan, her türden din ve kültür, bu şehrin mayasında buluştu yüzyıllar boyunca.. Kim İzmir’e, baştan sona Grek veya Pers diyebilir ki?.. Herkesin kanı, büyük denizde buluştu.. Kaynaştı.
Osmanlı İzmir’i, Avrupa’dan geri kalmazdı
Osmanlı’nın son yüzyıllarında, tiyatrolardan, opera binalarında, müzikli kabarelerden geçilmeyen İzmir şehri, bir yarısıyla Hristiyan kültürünün kemanlı-piyanolu, öbür yarısıyla Müslüman kültürünün ise udlu-kanunlu yaşamıyla hoşgörü içinde yaşamayı becermişti.
HUZUR VEREN KENT
Bu tabloda Osmanlı’nın inanılmaz bir üslubu vardı. Eski yerli halklar, Rumlar, Ermeniler, bölgenin yeni egemen etnik sahipleri Türkmenler, İspanya’dan kaçan Museviler, doğuya gelip yerleşen Hristiyan Avrupalı sosyal unsurların oluşturduğu Levantenler, Balkan göçmenleri, Kafkas göçmenleri, Afrika köleleri, Araplar, Romanlar hepsi, herkes, hepimiz, Osmanlı potasında, İzmir’e buluştu, kaynaştı ve yaşayıp gitti.
Nasıl yaşadılar?
Ticaretin rantını bölüşerek.. Çünkü burası ticaretin de başkentiydi.. Selanik ile İstanbul siyasi kavga içinde didişirken, İzmir işine bakıyordu. Kimi, tüccardı, kimi komisyoncu, kimi hamal, kimi, memur, kimi polis, kimi esnaf, kimi işçi, kimi çiftçiydi.. Ama hepsi İzmir’e huzur içinde yaşadılar..
Ne zaman kadar?..
İşgalci Yunan bayrağı bu topraklara gelinceye kadar. O işgal başladı, dirlik, düzenlik bozuldu.. İzmirlinin bunda hiç kabahatı yoktu.
Sonra kurtuluş savaşı oldu.. Dirlik düzenlik, Cumhuriyet idaresiyle yeniden kuruldu. Osmanlının İslami hoşgörüsü, yerini Cumhuriyet’in devrimci dayanışmasına bıraktı.. Huzur yine geri geldi..
Doğu ile batının buluştuğu efsanevi şehir
Thomas Allom’un yaptığı ve 19.yüzyıl İzmir’ini gösteren bu nefis tarihi gravür evimin duvarını süsler.. Her gece yatmadan önüne kurulup dakikalarca bu görüntüyü izlerim. Kadifekale’den aşağılara, sahil boyuna, Sarı Kışla’ya, cami minarelerine, denizdeki kayıklara, kalyonlara ve gökyüzündeki martılara uzanan bu gravür, Doğu ile Batı’nın sahilinde aşk yaşadığı, her türlü insanın uyumlu bir şekilde yaşadığı efsanevi İzmir’i pek güzel yansıtmakta.
YARIN: CUMHURİYET İZMİR’İ
Paylaş