Ayvalık aşkım benim

Ayvalık’ı Gezerken.. Savaşın Çocukları.. Kuşaklar.. Girit’ten Cunda’ya.. Kimler Geldi Kimler Geçti Ayvalık’tan.. Bütün bu kitaplar, bir ömür araştırma yaptıktan sonra yazılan dillere destan Ayvalık kitaplarıdır.. Bugün Ayvalık’ın vefakar evladı Ahmet Yorulmaz ile buluşuyoruz..

AYVALIK’ın nerelerini çok seversin Ahmet Ağabey? diye sorduğumda bu yıllanmış bilge-yazarımız hafifçe gülerek ve davudi sesini yumuşatarak beni şöyle yanıtladı:

"Büyük aşkım Ayvalık’ın en şaşaalı mekanını ilk baştan söyleyeyim. Şeytan Sofrası’na çıkın! Güneşin doğuşunu ve batışını izleyin. O doğuşlarda ve batışlarda, insan kendisini ve dünya denilen alemin değerlendirmesini en anlamlı biçimde o manzara karşısında yapar.

Cunda Adası’nda televizyon yansıtıcıları tepesinden sağınızda ve solunuzda uzanan koyları, cennet adaları izlemek başlı başına müthiş bir görsellik sunar. Cunda’nın kadim sokaklarında, tepelerinde dolaştıktan sonra mutfağının lezizliğine, meze sunuşunun inceliğine hayran olduğum Bay Nihat’ta kaliteli bir şarap içmek yine Ayvalık’ta vazgeçemediğim güzelliklerdendir. Sarmısak’ın upuzun ünlü kumsalını hiçbir kumsala değişmem. Badavut Koyu’nun keyfini, yaz veya kış Ayvalık’ta Cumhuriyet Alanı’ndan gurubun hazzına varmanın tadını, İlkkurşun Tepesi’nden adaları izlemeyi, kendine özgü otantik mimarisi ve denizin içinde oluşu nedeniyle hayran olduğum belediyenin yanındaki kafeyi dünyanın başka hangi cennetinde bulabilirim? Devam ediyorum.. Çamlık Belediye Gazinosu’nun üst kısmından koyu ve Timarhane Adası’nı seyretmek, Çamlık’ta Tenis Lokali’nin arkasındaki eski bir krater olan Çıplak Tepe’den Sarmısak yönünü, koyları, adaları izlemek, benim Ayvalık’ta ibadet yapar gibi yıllarca sürdürdüğüm bir aşk ilişkisidir.

USTA YAZAR

Ahmet Yorulmaz Ayvalık’ta doğdu. İzmir, İstanbul ve Ayvalık’ta uzun yıllar gazetecilik yaptı. 1963’te "Geylan Kitabevi"ni kurdu. 33 yıl aralıksız kitapçılık yaptıktan sonra, daha rahatça yazabilmek ve çevirebilmek için emekli oldu.

Çağdaş Yunan edebiyatından romanlar ve iki sahne oyununu dilimize kazandırdı.

Bir çok kez basılan "Ayvalık’ı Gezerken" isimli monoğrafisi büyük ilgi çekti ve beldenin başyapıtı oldu. Ayvalık’a gelip giden ünlüleri anlattığı "Kimler Geldi Kimler Geçti Ayvalık’tan" isimli eseri büyük bir vefa örneğidir.

Romanları ise Girit-Ayvalık eksenlidir. "Savaşın Çocukları"nda Girit Türkü’nün Yunan isyanında yaşadığı acıları, yoklukları, göçleri yansıttı. "Kuşaklar" romanında mübadil göçmenin anayurt Anadolu’daki uyum sorunlarını, haksızlıkları ve süregelen aşkları ustaca anlattı. Üçlünün son romanı "Girit’ten Cunda’ya" eserinde ise, yüreklerde yer etmiş baş kişi Hasanaki’nin oğlu Haralambos’un yaşamı çevresinde bir aşkı sundu.

Üç romanın da ortak mesajı, savaş karşıtlığıdır.

SON SÖZ

Sevgili dostum Ahmet ağabeyime, "Ayvalık aşkın ne kadar sürecek" diye soracak oldum. Şöyle yanıtladı beni:

"- Sonsuza kadar sürecek.. Benden sonra da devam edecek.. Çünkü kitaplarım uzun yüzyıllar geçse bile bu beldenin ilk tarih, kültür ve edebiyat ürünleri olduğu için elden düşmeyecek, kütüphanelerden eksilmeyecek. Bu benim en büyük mutluluğum olacak. Çünkü has yazar sonsuza uzanan bir devamlılık arzular. Hemingway’den Victor Hugo’ya, Homeros’tan Halikarnas Balıkçısı’na kadar bu ölümsüzlüğü kim istemez ki?..

Beni, benden sonra aramak, görmek isterseniz göklere bakın, belki bir martıyımdır, Şeytan Sofrası’ndan Güvercin Adası’na doğru süzülen.. Belki bir balık halindeyimdir,, Cunda kıyılarından Ayvalık rıhtımı arasında gün boyu gidip gelen.. Belki bir karınca olurum, Sarmısak toprağından Badavut’a doğru tırıs gitmekte iken önüme çıkan bir asırlık zeytin ağacına tırmanan... Ben, benden sonra yine Ayvalık’tayım eyy dostlar!.."

(Sevgili okuyucularım, "Son Söz" bölümünü Yaşar Aksoy olarak ben kaleme aldım. Sevgili Ahmet Yorulmaz’a sonsuz hürmet ve sevgilerimle ithaf ediyorum)

ALACAĞIMIZ DERS

Bu yazımızdan çıkaracağımız önemli ders şudur. Beldeler ancak çalışkan, inançlı ve yurtsever yazarları sayesinde anlam kazanır ve yükselir. Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir, Bodrum’u nasıl dünyaya tanıttı ise, Ahmet Yorulmaz da Ayvalık için bir kendine özgü Halikarnas Balıkçısı işlevi görmüştür. Üstelik lacivert beresi de ona çok yakışır, tıpkı Cevat Şakir gibi..

Bugün Ayvalık bir turizm ve kültür hazinesi ise, tam şu günlerde 5’inci Ayvalık Belediyesi Kültür ve Sanat Günleri tüm görkemi ile devam ediyor ise, Ayvalık halkı beldelerinin hızla çağdaşlaşması ile haklı olarak gururlanıyor ise ve genç Belediye Başkanı Hasan Bülent Türközen kollarını sıvamış Ayvalık’ı kalkındırıyor ise, bütün bu sürecin temelinde Ahmet Yorulmaz’ın yorulmayan "Ayvalık aşkının" temel taşlarının bulunduğu unutulmasın.

Halen Ege Üniversitesi Hastanesi’nde tedavi edilmekte olan sevgili Ahmet Yorulmaz’a acil şifalar diliyorum.

Beldesiyle bütünleşen

yazar Ahmet Yorulmaz

Ege’mizde beldesiyle bütünleşen yerel yazarlarımız büyük zorluklar içinde bir ömür harcayarak beldelerini kitaplaştırırlar. Böylece o belde, yazarın şahsında ölümsüzleşir. Ahmet Yorulmaz bunların başlıcasıdır. Girit göçmeni bir ailenin çocuğu olarak doğduğu Ayvalık’ı, Türk edebiyatına armağan etmiştir. Semih Poroy’un çizgileriyle oluşmuş portresini, Ayvalık haritası ile bütünleştirerek kendisine armağan ediyoruz. (Grafik Tasarım: Armağan Durkan)

Girit ve Midilli göçmenlerinden iki hatıra

Ahmet Yorulmaz’ın "Ayvalık’ı Gezerken" isimli enfes kitabında mübadele sonucu Ayvalık’a gelip bu beldemizin yerli halkını oluşturan Girit ve Midilli kökenli Türkler’den iki mizahi hatırayı okuyalım. Mübadelenin ilk yıllarında Girit’ten gelenler büyük sıkıntı çektiler. Sunacağımız kısa öyküde güldürü öğesi ağır basmakla birlikte, padişah rejiminin Girit Türkü’nü ne denli ihmal ettiğini de en acı şekliyle göreceğiz. Öykünün 80 yıl öncesine dayandığı hatırdan çıkarılmamalıdır. Türklüğüne ve Müslümanlığına sıkı sıkıya sarılmış o kuşakta çile çok, ama dil nafileydi!

GİRİT ANISI

Bir Girit mübadili (göçmeni) jandarma karakoluna gider, öğrenebildiği Türkçesiyle (tabii bir kısım Rumcasıyla) şikayette bulunur. Tarlasına bir çuval arpa ektiğini, fakat Ali Bey’in tavuklarının tohumluk arpayı yediğini, terbiye edilmemeleri durumunda (engel olunmasını kastederek) tavukları tarlanın ortasında tüfekle öldüreceğini dile getirir. Ama nasıl anlatır, bakın:

- "Sto horafi bir çuval arpa ekti ben. Ma tu Ali Bey tavuklari irthane çe mu ta fagane. Terbiye yapacaksiniz ki, yi dan-dun sti mesi tu horafyu?.."

MİDİLLİ ANISI

Midilli’nin Yela Köyü’nden göçmüş olan Hasan Dayı ile yine Midilli’nin Ufturunda Köyü’nden göçen Köse Halil, Ayvalık’ın sebze halinde karşılaşıp konuşurlar. Hasan Dayı şakacı mı şakacıdır. Köse Halil ise, ters mi ters bir adamdır. Hasan Dayı sorar:

- Bre Halil nerasın.. Çuktan beri gürmem seni oğlanım?

- Na Cunda’dayım.. Tukmak ikerim!..

- Ne tukmağı bre Halil?

- Na davul tukmağı!.. Ahh o Giritliler.. Gelesin bakasın Cunda’ya, yıktılar evleri, duvar diplerine kadar kafamız büyüklüğünde tukmaklar iktiler. Yakındır aç kalalım..

- Amma ham ahlatsın bre Halil!.. Onlar tukmak değil, inginardır.. Midilli’deyken gürmedin?

- Yok.. Gürmedim!.. Adaya da yoğuydu, öyle şey de hiç gürmedim. Belkim de birkaç zinginin bahçesinde varidi, o dikenleri çiçek niyetine kokonur idi.. Başka ne boka yarar ki!

Ahmet Yorulmaz’ın "Ayvalık’ı Gezerken" isimli enfes kitabında mübadele sonucu Ayvalık’a gelip bu beldemizin yerli halkını oluşturan Girit ve Midilli kökenli Türkler’den iki mizahi hatırayı okuyalım. Mübadelenin ilk yıllarında Girit’ten gelenler büyük sıkıntı çektiler. Sunacağımız kısa öyküde güldürü öğesi ağır basmakla birlikte, padişah rejiminin Girit Türkü’nü ne denli ihmal ettiğini de en acı şekliyle göreceğiz. Öykünün 80 yıl öncesine dayandığı hatırdan çıkarılmamalıdır. Türklüğüne ve Müslümanlığına sıkı sıkıya sarılmış o kuşakta çile çok, ama dil nafileydi!

GİRİT ANISI

Bir Girit mübadili (göçmeni) jandarma karakoluna gider, öğrenebildiği Türkçesiyle (tabii bir kısım Rumcasıyla) şikayette bulunur. Tarlasına bir çuval arpa ektiğini, fakat Ali Bey’in tavuklarının tohumluk arpayı yediğini, terbiye edilmemeleri durumunda (engel olunmasını kastederek) tavukları tarlanın ortasında tüfekle öldüreceğini dile getirir. Ama nasıl anlatır, bakın:

- "Sto horafi bir çuval arpa ekti ben. Ma tu Ali Bey tavuklari irthane çe mu ta fagane. Terbiye yapacaksiniz ki, yi dan-dun sti mesi tu horafyu?.."

MİDİLLİ ANISI

Midilli’nin Yela Köyü’nden göçmüş olan Hasan Dayı ile yine Midilli’nin Ufturunda Köyü’nden göçen Köse Halil, Ayvalık’ın sebze halinde karşılaşıp konuşurlar. Hasan Dayı şakacı mı şakacıdır. Köse Halil ise, ters mi ters bir adamdır. Hasan Dayı sorar:

- Bre Halil nerasın.. Çuktan beri gürmem seni oğlanım?

- Na Cunda’dayım.. Tukmak ikerim!..

- Ne tukmağı bre Halil?

- Na davul tukmağı!.. Ahh o Giritliler.. Gelesin bakasın Cunda’ya, yıktılar evleri, duvar diplerine kadar kafamız büyüklüğünde tukmaklar iktiler. Yakındır aç kalalım..

- Amma ham ahlatsın bre Halil!.. Onlar tukmak değil, inginardır.. Midilli’deyken gürmedin?

- Yok.. Gürmedim!.. Adaya da yoğuydu, öyle şey de hiç gürmedim. Belkim de birkaç zinginin bahçesinde varidi, o dikenleri çiçek niyetine kokonur idi.. Başka ne boka yarar ki!
Yazarın Tüm Yazıları