Paylaş
ALAÇATI, bu sezon on binlerce konuğun istilası altında.. Gündüzleri plajları, plaj-kulüpleri, sörf merkezleriyle dolup boşalan beldede, akşamları yürümek artık imkansız. Herkes burada bir şeyler aramakta. En pahalı yemekleri arayanlar, incik boncuk elleyenler, en fiyakalı giysileriyle tıkış tıkış restoranlarda boy ve rol gösterenler, herkes Alaçatı’da aradığını buluyor sanki..
Ama burada huzur bulan da var. ABD’de sosyal politika okumuş ve 1983-91 arasında Ankara Milletvekilliği yapan Göksel Kalaycıoğlu Hanımefendi’yi, Kemalpaşa Caddesi’ndeki evinin önünde bir hasır koltuğa oturmuş, gelene geçene hayretle bakarken yakaladık, kütüphaneli salonunda sorularımızı sorduk
Æ Ne zaman gördünüz buraları?
Æ Alaçatı’yı ilk 1952’de gördüm. Annemin romatizması için Ilıca’da Rasim Palas’a geldik. Üzeri bagajlı otobüse Basmane’den bindik, Uzunkuyu’da mola vererek dört saatte geldik.. 21 banyoda fayda gördük. Sonra hep gelmeye başladık. 1954’te Şantiye Evleri’nden ev aldık. O zaman Alaçatı yıkık dökük, sokakların ortasından kirli su akan bir yerdi. Yollar hayvan pisliği doluydu, hayvanlar yolda başıboş gider, kendi ağıllarına tıpış tıpış girerlerdi.
BABİL KULESİ GİBİ
Æ Neden Alaçatı’ya yerleştiniz?
Æ Huzuru burada buldum. Eski bir demir atölyesi olan bu evi 1988’de alırken Ankara Milletvekili’ydim. Şantiye’deki evimizi tamire gelen her sanatçı Alaçatılı idi. Onların tavırlarını beğeniyordum. Giderek o yıllarda bir köy olan Alaçatı halkını çok sevdim. Babam vefat edince gözümü karartıp bu evi, "Bu sokakta ev alan ilk yabancı olarak" satın aldım. Bir güzel restore ettim. Bu caddenin Kemalpaşa ismine de bayılıyordum doğrusu. Kütüphanemi, her şeyimi Ankara’dan buraya taşıdım. Huzuru burada buldum. Keyfim yerinde.
Æ Nesini seviyorsunuz?
Æ Agrilya Kafe ilk göz ağrımdır. Cami meydanı, başkanımızın babası Hüseyin Amca’nın dükkanı, Bakkal Hacı Amca, sörf seyrederken bayıldığım Çark Plajı ve Gizem Kafe’yi çok severim. 15 Eylül kurtuluş törenlerine, Cumhuriyet Bayramı’na, 23 Nisan’a bayılırım. Burada bu bayramların tadı başkadır. Ben Atatürk’ün Sivas kongresine katılmış, Kafkas Cephesi’nde, Kurtuluş Savaşı’nda yararlıklar göstermiş Danıştay üyesi ve Trabzon Milletvekili Süleyman Fehmi Kalaycıoğlu’nun kızıyım. Babamızdan hep milli mücadele dinledik. O yüzden Anadolu’muzun saflığını koruyan Alaçatı’daki bayram günleri beni heyecanlandırır.
Æ Ya şimdiki hali?
Æ Giderek bozulmasından korkuyorum. Köy diye ev aldım, şimdi "Babil Kulesi" oldu.. Bin bir millet, bir şeyler arayıp bulmak için benim caddeme akıyor, ben ise huzur bulmuştum burada.. Dokumuz kaybolmamalı, akın akın gelenler dokuya uygun değil, gürültü, patırtı çoğalıyor. Benden uyarması!
Beldenin sevilen portresi
Alaçatı’da çarşıda, pazarda, kahvelerde daima görebileceğiniz eski Ankara Milletvekili Göksel Kalaycıoğlu, engin bilgi ve deneyimi ile beldenin sevilen bir portresidir.
Ben de, Tanburi Şadiye Hanım’ı Alaçatı’da buldum
"Herkes Alaçatı’da bir şeyler arar" dedik.. Herkesin tam tersine, bendeniz kimsenin aramayacağı bir şeyi Alaçatı’da buldum ve havalara uçtum.. Yıllardır, İzmirli Tanburi Şadiye Hanım’ı her köşede arar dururdum, bakmadığım kütüphane ve arşiv kalmamıştı. Üstelik Türk Musikisi’nin muhteşem araştırmacısı merhum Mustafa Rona’nın Türk Bestecileri Ansiklopedisi’nde bile yoktu bu garip hanım bestekarımız.
İzmir’de musevi musiki üstadların dizi dibinde yetişmiş olan ve hayatı esrarlara karışmış Tanburi Şadiye Hanım’ın, kürdüli hicazkar makamındaki "Gül Gibi Dolaşırsın" isimli yörük semai bestesini eski bir taş plaktan dinlemiş ve aklıma kazımış idim:
"Gül gibi dolaşırsın herkesin ellerinde, / Aktıkça çağlayanlar gibi gönüllerinde / Bakarak ta derinden kıvılcım gözlerinle / Ne ararsın ruhların o ıssız illerinde.."
HER ŞEY VAR
Geçenlerde bir akşam Alaçatı’da cami meydanındaki "Antikacı Hasan"ın yanına uğramıştım. İzmir’den bir kamyon eski kitap getirip tezgahın arkasına boşaltmıştı. Hemen bir tabureye oturup kitapları karıştırmaya başladım. Az sonra, 1 Mayıs 1933 tarihli "Nota" isimli musiki mecmuası parmaklarımın arasındaydı ve Tanburi Şadiye Hanım’ın yıllardır aradığım o devre özel türbanlı fotoğrafı kapağını süslüyordu. Heyecandan titreyerek derginin sayfaları arasında yıllardır peşinde olduğum bu hanımefendi hakkında geniş bilgiyi okudum:
"- Şadiye Hanım çocukluğu zamanında İzmir’in maruf musikişinası Santo Şikari Efendi’den ders almaya başlayarak, daha sonra Tanburi Ali Efendi’nin tabebeleri arasında yükselmiştir. Ali Efendi, ’Ölürsem Şadiye var’ cümlesini sarfetmiştir. Şadiye Hanım kimsenin duymadığı, bilmediği bir çok kıymetli eserler bestelemiştir.
1288 Rumi yılında İstanbul’da doğan ve Şeyhülislam Zeynel Abidinzade Ruhi Bey’in kızkardeşi olan Şadiye Hanım, daha 8 yaşında iken Abdülhamit saltanatının ilk zulüm yıllarında babasının sürgüne gönderilmesi üzerine İzmir’e gönderilmiştir. 50 yıl İzmir’de yaşayan Şadiye Hanım, 1931’de İstanbul’a gelmiş, Şehzadebaşı Letafet Apartmanı’nın bir minik dairesinde inzivaya çekilmiş ve birkaç sene sonra vefat etmiştir.
Bir kadın tanbur sanatçısı olarak ince zevk taşıyan, Osmanlı-Türk sanat, terbiye ve nezaketi sebebiyle kadim sanat muhitlerinde bir sembol olan Şadiye Hanım kendini sanata vakfetmiş bahtsız ve mahzun bir portreye sahiptir."
İşte ben, bu Şadiye Hanım’a kafayı takmıştım. Sonunda ona kavuştum. Antikacı Hasan’a teşekkür borçluyum. O akşam orada çok önemli bir şey daha buldum ki, onu da 30 Ağustos tarihli yazımda yazacağım. Antikacı Hasan sihirbaz gibidir, ne ararsanız onda bulursunuz.. (Antikacı Hasan: 0.533. 5196202)
Yıllardır seni aradım
Tanburi Şadiye Hanım’ı anlattığı için yıllardır her arşivde aradığım ve bir türlü bulamadığım 1933 baskılı Nota Mecmuası’nı, Alaçatı’da Antikacı Hasan’da bulacağımı hayal bile edemezdim.
Antikacı Hasan sihirbaz gibidir
Nadide iğne oyalarından antika mobilya ve ev eşyalarına kadar aradığınız her şeyi sihirbaz gibi yaratıp önünüze koyan ve şöhreti İzmir dışında da kabul gören Antikacı Hasan’ı, Alaçatı Cami meydanında bulabilirsiniz.
Bursalı Abdullah’ı çok severiz
Alaçatı Antikacılar Çarşısı’nın sevimli sembolü Bursalı Abdullah Okyay’ın standında Osmanlı seramik sobaları, antika radyolar, dini levhalar, semaverler, bakır objeler, porselen takımlar, güzel tespihler bulabiliriz.
Paylaş