TÜRK basketbol ekolü ve temel sorunları konusunda görüşlerini e-mail yollayarak paylaşan basketbolseverler sayesinde basketbolla dolu bir haftayı geçirdik.
Ayrıca Cumhuriyet Gazetesi’nin tertiplediği Basketbol Adamları toplantısında da son Avrupa Şampiyonası ve Bogdan Tanjeviç hakkında çok ilginç görüşleri paylaşma fırsatımız oldu.
Türk basketbolunda bugün en çok tartışılan konu, "Neden Litvanyalılar bu kadar hareketli oynuyorlar da biz adeta durarak oynuyoruz?" sorusu oluyor. Bu sorunun cevabını bulmak için neredeyse 70 yıl öncesine dönmek gerekiyor.
Avrupa’da basketbolu Amerika’dan Litvanya’ya yerleşen bir papazın başlattığı kanısı yaygın. Bu papazın da Amerika’da basketbolun serbest (Free Play) pasa ve harekete dayalı (Motion offence) ekolünden gelmesi, yıllarca Litvanya ve Rusya’ya Avrupa’da hareketli ve serbest oyunda öncelik tanıdı. Bu avantajlar hala sürüyor. Bizde ise modern Türk basketbolunun kurucusu Samim Göreç ağabeyemizin Amerika’da basketbolu öğrendiği yerde ise set oyunu (kurulu düzen anlayışı) hakimdi. Oyuncuların sahada ne yapacaklarının koç tarafından önceden çizilip belirlendiği kurulu düzen anlayışı bizim basketbolumuzun temelidir.
Monoton oyun
Alt yapılar dahil kurulu düzen set oyunu anlayışı giderek Türkiye’de yayıldı. Bu yüzden de son senelerdeki çoğu yıldız oyuncularımızın öne çıkan tek vasıfları iyi şutör olmakla sınırlı. Bütün dünyada basketbol giderek sahada ne yapılacağı önceden kestirilen sürprizi az bir oyun olmaya başladı. Koçlar şikayetçi değiller. İstediklerini, yazıp çizdiklerini aynen uygulattıkları için memnunlar bile. Ama basketbol giderek monotonlaşıyor.
NBA’deki durum da şöyle: NBA’de seyirciler tuttukları takımdan çok sahadaki yıldız oyuncuları izlemeye giderler ve tribünleri doldururlar. Bu yüzden orada koçların görevleri, takım oyunundan çok yıldız oyuncuların yeteneklerini serbestçe sergileyebilecekleri birebir pozisyonlar hazırlamaktır. Ama yıldız oyuncuların birebir savaşları orada da o kadar çok tekrarlanır oldu ki, NBA yönetimi birebirleri sınırlamak için kaide değişiklikleri yapmak zorunda kaldı.
Sürpriz heyecanı
Eskiden basketbolda iki guardla oynayan pek çok takım vardı. İki oyun kurucu ile oynandığında basketbolda hangi oyunun uygulanacağını rakip takımın keşfetmesi iki misli güçtü. Ama koçlar bunu da çok gördüler. Oyun kurucu sayısı bire indi ve koçun sahadaki uzantısı denen point guardların en önemli görevleri patronun dediklerini aynen uygulamakla sınırlandı. Oyun kurucular kenardan işaretlenen oyunları 1-2-3 diye bağırıp, diğer oyuncuları adeta robotlaştırdılar. Bu gidiş Steve Nash’in Phoenix’e transferiyle son bulma şansını yakaladı. Nash koçu D’Antoni’nin kendisine tanıdığı özgürlük ve yetkilerle takım arkadaşlarına bağırmak yerine gözleriyle ve vücut diliyle iletişim kurarak basketbolda sürpriz faktörünü diriltti. Bu anlayış sürerse bundan birkaç yıl sonra en az tebeşir kullanan koç, en başarılı koçtur anlayışı yerleşirse kimse şaşmamalı. Jasikevicius Yunanistan’ın Panathinaikos takımına transfer oldu. Yazarlar onun hava meydanına gelişinde binlerce taraftarın karşılayışını anlata anlata bitiremiyorlar. Bu taraftarların coşkusunun, onun gelişiyle Panathinaikos’un daha çok güçleneceğinden çok, belki de farkında olmadıkları sürpriz dolu ilginç bir basketbol seyretmek heyecanından kaynaklandığına inanıyorum.
Özetle, Türk basketbolu yaratıcı oyun kurucularını arıyor. Türk basketbol ekolünü hareketli oyuna motion offence dayanarak çözmek çok doğru bir karar olur. Ama sonuç almak yıllar sürer. Buna karşılık bizim de yaratıcı, yetenekli, lider oyun kurucular hazırlamamız çok zor değil. Yeter ki bu anlayışı derhal alt yapıdan başlayarak benimseyelim ve uygulayalım.
Şansı kaçırmayalım
Bizde alt yapıda, yetenekli, kişilikli oyuncuları hemen skorer yapma alışkanlığı var. Son milli takımımızda lider vasfına sahip oyuncuların başında İbrahim geliyordu. Ama İbrahim skorer, skorerden lider olması çok güç, hatta imkansız. Skorerin görevi maçı kazandırmak. Oyun kurucunun görevi ise egoları birleştirip takımı takım yapmak. Eğer Harun Erdenay’ın gençliğinde lider oyun kurucu anlayışı ile basketbola başlasa ve milli takım oyun kurucusu olsaydı, Türk basketbolu nerede olurdu dersiniz. Bence savunmasını geliştirmiş Harun’un basketbol yeteneği oyun okuma yeteneği ile birleşse Nash’i gölgede bırakan bir basketbolcu olurdu.
Alt yapıda en yetenekli oyuncuları oyun kurucu yapma zamanı geldi. Biz Türkiye’de oyun kurucu olarak basketbola başlamış Harunlar’ı ve İbolar’ı yetkileri artırılmış Orhunlar’ı ve Leventler’i arıyoruz.
Tanjeviç’e gelince... Bence o genç oyunculara tanıdığı şans ve Japonya’da Milli Takım’ın sergilediği takım savunmasıyla bize çok faydalı oldu. Ama esas faydası, Yugoslav koçların bilip de bizim koçların bilmediği hiçbir şey olmadığını bize öğretmesiydi. Bu yüzden güvenle Türk basketbolunun geleceğini tebeşir yerine fundemantel çalışmalarına öncelik tanıyan Türk koçlara emanet ediyoruz. Yaratıcı, lider, oyun kurucular yetiştirecek basketbolumuzun Avrupa’da lider olma şansı var. Bunu kaçırmayalım.