LİGLER başlıyor.. Dikkatlerimiz bundan sonra daha çok maç sonuçlarına odaklanacak.
Bu yüzden Türk basketbol ekolü gibi genel konuları tartışmaya sınırlı bir zamanımız kaldı diye düşünüyorum. Geçen hafta yavaş ve kısıtlı hareketli Türk basketbolunun esas sebeplerinden en önemlisinin alt yapılarımızda hareketli serbest oyun (Free play) yerine (kurulu düzen) set oyununu seçmemiz olduğunu yazmıştık. Motion offence hareketli oyunda genç oyuncu pası verdikten sonra savunmayı okuyup, muhakkat hareket etme zorundadır. Kimse pası verdikten sonra yerinde duramaz. Kurulu düzende (set oyunu) ise oyuncunun hareketi, koçun tebeşirle çizdiği oyunla sınırlıdır. Bu durağanlığa katkı yapan diğer bir önemli etken de oyun anlayışıdır.
Basketbolda iki esaslı oyun anlayışı geçerlidir. İlkinde takım savunması hücumda başlar.İkincisi ise bunun tam zıttı, hücum savunmadan başlar uygulamasıdır. Burada seçim koçların risk almaya karşı tutumlarıdır. Fazla risk almak istemiyorsanız, kolay sayı (fast-break) yememek için hücumda tedbirli olursunuz.
İki farklı anlayış
Her boş şutu kullanmazsınız. Oyunu kontrol edip savunmanın en büyük zaafı fast breakleri yemeden yarı saha savunmasına kazasız belasız dönersiniz. Maçları az risk alan takım mı, yoksa çok risk alan takım mı kazanır tartışması universal bir konu. Hangisi doğru, karar vermek zor. Ama tartışılmayacak bir konu, risk alan, savunmada saldıran ve hücuma koşan takımların basketbolunun göze çok hoş geldiğidir. Biz Türk basketbolunda savunmada risk almayı, oyunu hızlandırmayı sevmiyoruz. Bu anlayışın olumlu katkısı yarı saha savunmasıyla ortaya çıkar.
Bence Türk basketbolunda yarı saha savunmasını en iyi uygulayan koç Oktay Mahmuti’dir. Geçen seneki Efes Pilsen sezonun ilk döneminde Avrupa’nın en iyi savunma takımlarının başında geliyordu. Ama Türk çocuğunun savunması coşkuya bağlıdır. Coştukça iyi savunma yaparız. Coşku için de en kestirme yol fast breakler sonunda atılan kolay turnikelerdir. Başka bir deyişle hücum savunmadan başlar anlayışıdır. Türk çocuğunun içinde coşku olmazsa disiplini sürdürmek çok güçtür. Efes’in kontrollü, risk sevmeyen oyununa Oktay Mahmuti’nin negatif enerji yayan tutumu da etklenince moralsiz oyuncular ligin sonunu getiremediler. 4-0’lık Fenerbahçe Play-Off Final serisinin sebebi de bence budur. Burada ortaya çıkan en önemli konu ise "Risk almak ile hata yapmak aynı şey değildir" anlayışıdır.
Lideriniz olmalı
GERÇEKTEN lider, yaratıcı bir oyun kurucunuz varsa, aldığınız risklerin çoğu olumlu sonuç verir. Oyunu ne zaman hızlandıracağını, kime nerede pas vereceğini bilen bir oyun kurucunuz yoksa, alınan risklerin çoğu olumsuz sonuçlanır. Bizim de oyun kurucu konusunun üzerinde bu kadar ısrarla duruşumuzun sebebi budur.
Efes’in bu yılki koçu David Blatt’ın Türk basketbolunu hızlandıracağı muhakkak. Blatt "hücum savunmadan başlar" görüşünde olan bir koç. Ama Blatt İsrail kökenli. İsrail’in basketbol anlayışında savunmada yürek yerine beyni kullanmak tercihi vardır. Savunmada herkesin ölümüne savaşması yerine rakibi şaşırtacak kafa karıştıracak taktiksel savunmalar öncelik taşır. Efes’in son Minnesota maçındaki savunması da bunlardan biriydi. Efes’in o maçta yaptığı zaman zaman adam adama, zaman zaman da alan savunmasından oluşan kombine savunma, NBA takımını düşünceye zorladı. Ve onların adale üstünlüklerini sınırladı.
Blatt hızlandıracak
Blatt’ın savunma anlayışının beyne mi (cinlik), yoksa yüreğe mi dayalı olduğunu yakında anlayacağız. Ama ilk günden belli olan husus, Blatt’ın Efes’e ve dolayısıyla Türk basketboluna hızlı oyunu yeniden tanıtıp sevdireceğine şüphe yok. Bu anlayışın oyun kurucu Ender Aslan’ın lider yaratıcı point guard olma şansını yeniden canlandıracağını görüyoruz. Ender’in beyni (cinliği) zaten yeterli. Ama o gerektiği kadar yüreğini kullanmaya üşeniyor. Ender savunmasını, özverisini artırır ve egosunu aşarsa, 2010 Dünya Şampiyonası için hayal ettiğimiz oyun kurucu olma şansını David Blatt ile yükseltir.
Tutku’nun iŞi zor
Æ Son olarak geçen yıl Türk Telekom’un bir üst sınıfa çıkmasında büyük katkısı olan tek Türk oyun kurucu Tutku’nun yanına da Khalid El Amin getirildi. Ercüment Sunter basketbolumuzun her yönden ideal koçlarından biri. Onun Ankara basketbolunu yeniden diriltmesini ve Türk Telekom’u lig şampiyonluğuna aday takımlardan biri yapmasını gönülden alkışlıyoruz. Ama bu son transfer Tutku’yu zora soktu. Yeni transferle Türk Telekom, arkadaşın karikatürünün figürünü bulmuş olabilir. Ama biz Milli Takım’da lider olabilecek oyun kurucu gencimizi hala arıyoruz. Tutku’yu bu göreve hazırlaması Ercüment Sunter’in Türk basketboluna katkısını zirveye çıkartır.
Basketçi olma yüzücü ol
Minnesota’ya gelince... Yıldız oyuncusu Kevin Garnet’ı Boston’a kaptırınca, hayranlıkla seyredilecek oyuncusu kalmadığından sıradan bir takım görüntüsüne büründü. Amerika’da basketbol giderek siyah oyuncuların atletik önceliklerinin önem kazandığı bir spor olma yolunda. Minnesota kadrosunun neredeyse tümü siyah oyunculardan kurulu. Bu gidiş belli ki NBA Genel Menajeri David Stern’i endişelendiriyor. Teknik kadrolarda beyazların olması tribünleri doldurmaya yetmiyor. Amerika’da beyaz ailelerin basketbolcu olmak isteyen çocuklarına "Basketbol siyahların sporu. Sen onlarla baş edemezsin. Sen iyisi mi yüzücü ol" dedikleri bir devri yaşıyoruz. Bu yüzden belli ki Stern’in kafası NBA’i Avrupa’ya sevdirmekten çok Avrupalı beyaz oyuncuları keşfetmeye çalışıyor. Bu gidiş Türk basketbolcularına NBA yolunu açıyor. Ama bir yandan da Türk basketbolundaki taktik, kurulu düzen, aşırı tebeşir anlayışı Türk çocuklarının yolunu tıkıyor. NBA Mehmet Okur gibi şut atan uzunları, Hidayet gibi çok yönlü dış adamlarını arıyor. Hidayet’in basketbolda yapamadığı iş yok.
Onun Türkiye’nin yetiştirdiği çok yönlü oyuncuların başında geldiği bir gerçek. Ama bu gerçeğin altında Hidayet’in genç takım yaşında oyun kurucu olması yatıyor. Onun içindir ki genç koçlara biz "Elinizdeki en kısa oyuncuları point guard yapacağınıza, en yetenekli, en kişilikli oyuncularınızı oyun kurucu oynatın" diyoruz. Yoksa yakın gelecekte bütün A takımlarımızda ne olduğu belirsiz, kısacık oyun kurucular görmek Türk basketbolu için çok acı olacak. Ufacık siyah oyun kurucular kötü oyuncu değiller, ama Türk çocuklarının örnek alacakları vasıfları da yetersiz. Geçen gün bir basketbolsever gönderdiği e-mail’de "Siz bir karikatürist çağırıp, ’Bu kısa point guardlardan hangisinin resmini çizersin?’ diye sorsanız, adam şaşırır kalır, karar veremez" diyordu.