BASKETBOL hareketlendi. Geçen hafta bayanlarda ve erkeklerde, Avrupa’da çok önemli galibiyetler aldık. Ama gene istatistiğe geçmeyen dikkat edilmeden farkedilmesi güç başka olumlu gelişmeler de var.
Türkiye’de basketbol maçlarına veren, programlar yapan TV kanalı sayısı çok arttı. SkyTürk’ün basketbolumuzun 1 numaralı kanalıyız diye yayına başlaması beni çok duygulandırır, gururlandırır. Benimle beraber birçok basketbol adamının da aynı hisleri paylaştığına eminim. TV kanalları artınca yorumcu sayısı da artmaya başladı.
Amerika basketbolunda yıllardır uygulanan basketbola çok faydalı bir gelenek vardır. Takımları ile ilişiği kesilen koçlar veya basketbolu bırakan oyuncuların hemen hemen hepsi ertesi gün bir TV kanalında yorumcu olarak karşınıza çıkarlar. Ve siz oturduğunuz yerde onların senelerce biriktirdikleri bilgi ve tecrübeye ortak olursunuz. Bilgi paylaşıldıkça, basketbol sevgisi artar. Bu yüzden Amerikan basketbolunda koçlar kadar yorumcuların da olumlu katkıları vardır diyebiliriz. Charles Barkley kısa sayılacak boyuna rağmen (Boy önemli değildir, boştaki topu kim çok isterse o alır anlayışı ile) NBA’in ribaund krallarından biriydi. Ama yorumcu olduktan sonra öyle tartışmalar yarattı ki, bunlar tribünlerin dolmasına ribaundlardan daha çok katkı yaptı.
Oyunu izlemek farklı
Son günlere kadar bizde yorumcular Murat Murathanoğlu, Yiğiter Uluğ, Kaan Kural ve Murat Kosova’dan oluşan bir kare ile sınırlıydı. Ben saydığım bu dörtlü kadar basketbolu yaşayan, okuyan, öğrenen ve bilen başka bir dörtlü Avrupa’da olmadığına inanıyorum. Son günlerde koçlar da yorumcu olma yolundalar. Maçlarda saha kenarında yürüyen, koşan, hakemle tartışan koçlar, şimdi artık saha kenarında oturup maç yorumluyorlar.
Basketbolda maç seyretmek ve oyunu izlemek farklı şeylerdir. Tribündeki bizler Tanjevic’in kenarda bağırıp çağırırkenki görüntüsü hariç gözümüzü toptan alamayız. Bütün dikkatimiz topun üzerindedir. Top havadayken bile ona bakarız, maçı yöneten hakemi bir kere bile görmeden maçları bitiririz. Ama kombine sayıları, iyi savunmaları farketmeden oyunu izlemiş sayılmayız. Koç yorumcular sadece gördüklerini değil, düşündüklerini, işin iç yüzünü anlattıkları için ülkemizde basketbol bilgi ve sevgisini artıracaktır. Basketbol sevgisinin artması ise tribünlerin dolması demektir.
Türkiye’de birbirinden yetenekli, kişilikli çok sayıda basketbol adamı var. Bu grubun gayesi, birbirimizle uğraşmayı bırakıp, tribünlerin dolmasına katkı sağlamak olmalıdır. Ben yeni TV kanalların bu gaye için bulunmaz fırsat olduğu görüşündeyim. Yorumcu koçların Türkiye’de iyi oyuncu yetişip yetişmediği gibi temel konuları tartışmaya açmaları çok faydalı olur.
Ender öne çıkmalı
Gelelim geçen haftaya... Ben basketbolun büyümesindeki en olumlu olay olarak Antalya Belediyespor’un şu anda ilgin en güçlü takımı Türk Telekom’a karşı aldığı galibiyeti görüyorum. Bana göre haftanın oyuncusu da Mersinsporlu Polat Kaya. Oyumu onun gayretine, özverisine veriyorum. Takımlarımıza gelince... Yine iki büyük kulüp Efes Pilsen ve Fenerbahçe Ülker’den bahsedeceğim.
Efes Pilsen hala tam olarak takım olma yolunda değil. Efes Pilsen’in hala bir lideri yok. Direksiyonda kimin oturduğu belli değil. Son transferleri, kısa boylu siyah oyun kurucu Scoonie Penn yeterli gözükmüyor. Takımda Türk oyunculardan da katkı hemen hemen yok. Son oynadıkları Maccabi maçında Efes’in attığı 67 sayıdan sadece 7’si Türk oyunculara ait. Ender Aslan hala David Blatt’ın güvenini kazanmış değil. Soktuğu şutlardan sonra moral kazanmaya başlarken, Blatt onu oyundan çıkarıyor. Bu takım çok güçlü bir kadro, ama Ender ne kadar büyük bir fırsat kaçırdığının hala farkında değil. O iyi oynasa Serkan şut bulacak, Ermal pivotta topla buluşabilecektir. Ben Efes Pilsen’de yönetici olsam, Blatt ile Ender’i bir araya getirir, Ender’in koçun güvenini kazanması için ne yapması gerektiğini sorgulardım. Ender’in öne çıkması sadece Efes Pilsen’in değil, Türk basketbolunun kaderini değiştirebilir.
Fenerbahçe’nin şansı
Fenerbahçe Ülker’e gelince... Sarı lacivertlilerin elinde enlerden kurulu bir kadro var. Türkiye’nin en iyi şutörleri İbrahim ve Mirsad, en iyi savunmacısı Ömer, en iyi ribaundcusu Mirsad, en yetenekli genç pivotları Semih ve Oğuz Fenerbahçe kadrosunda. Solomon’u ise kimse ile mukayese edemeyiz. Solomon Türkiye’de gerektiğinde adamını geçen, kendisine ve etrafındakilere sayı pozisyonu yaratan tek guard. Takım oyunu sökmediği zaman öne çıkıp takımını çıkmazdan kurtaran guardlar NBA’de bile çok az. Bu kadro spor hayatlarının en verimli çağında bir aradalar. Onlara Aydın Örs’ün aşıladığı güven bu yıl da tekrar kazandırılırsa, F.Bahçe Avrupa’nın en iyi takımı olur. Fenerbahçe Yönetimi 2010 peşinde koşacağına bu yıla konsantre olsa ve takımda uyum sağlasa Türk basketbol tarihinin en önemli başarısını bu yıl kazanan takım olabilirlerdi. Umarım bu şans kaçmamıştır.