Paylaş
Okuldan yeni mezun olan bir genç sanatçı olarak ideallerimle birlikte genç beyinlere ve çevreme sanat sevgisi aşılayacaktım. Onlara sanatı elimden geldiği kadar öğretmeye, basitçe anlatmaya çalışacaktım.
Ancak daha ilk rauntta tökezlemiştim. Çünkü biz okulda okurken resim derslerimizde çok sağlam bir desen eğitimi verilmesiyle birlikte daha çok soyut sanat anlayışına ağırlık veriliyordu. Dolayısıyla bizler o zaman “Soyut Sanatı” uygulayan genç sanatçılar olarak görev yapmaya çalışıyorduk. Ancak çevremizdeki insanların soyuta karşı hiç tahmin etmediğimiz tavır sergilediklerini gördük.
Ben atölyemde her soyut resim yaptığımda yakınımdaki arkadaşlar bana şaka yollu da olsa takılıyorlardı. Ancak yapacak bir şey yoktu. Onlara soyut sanatı anlatmam mümkün değildi. Öylece idare edip gidiyordum ve istediğim resmi yapmayı sürdürüyordum. Kendimi kanıtlamaya büyük ihtiyaç duyuyordum. Bir gün arkadaşımın birinin resmini daha doğrusu portresini yaptım. Yaptığım portre etrafımdaki insanlar tarafından çok beğenilmişti ki, hatta “fotoğraf gibi, tıpkısının aynısı olmuş” falan deyip çok takdir etmişlerdi. Sonra istekler arttı. Sonuç olarak mülki amirine varıncaya kadar herkesin portresini yaptım.
Akşehir’de resim öğretmeni olarak statüm artmıştı. Değer verilen bir ressam olarak nitelendiriliyordum. Sonraları arkadaşım İsmet Şen Hoca ile Nasrettin Hoca’nın fıkralarını büyük yağlı boya tablolar halinde resimledik. Öğrenin Nasrettin Hoca Akşehir Gölü’ne maya çalarken ki resmini yapıp belediyenin bir salonunda sergiledik. Bugün herkesin bildiği Nasrettin Hoca’nın sevimli portresini biz ortaya çıkarmıştık.
Hatta Akşehir’de çok önem arz eden Nasrettin Hoca Derneği’ne İsmet Hoca ile ikimizi üye yaparak bir ilk gerçekleşmişti.
Şimdi bana diyeceksiniz ki, “Bunları bana niçin anlatıyorsun?”
Sanatın en büyük ve samimi destekleyicileri orta hallilerdir. Bu sınıf senelerce bıkmadan, usanmadan sanatı desteklemiş, ilgilerini hep taze tutmuşlar. Sanatın bütün dallarını içtenlikle takip etmeye çalışmışlardır. Ancak son yıllarda bu topluluğun sanatsal faaliyetlere olan ilgisinin azaldığını düşünmeye başladım. Çünkü Ankara’da aşağı yukarı her gün bir sanat galerisinde resim sergisi açılmaktadır. Ancak bu sergileri gezen insan sayısı her geçen gün biraz daha azalmaktadır. Elbette ki bunun birçok nedeni var. Zaman zaman sanat galerisi sahibi dostlarımla bu konuyu tartışıyoruz. Ben bunun nedenini kendimizde aramamız gerektiğine inanıyorum.
Yukarda kendi yaşantımdan örnekler vererek anlattığım olaylar meseleye biraz olsun yaklaşım şeklini işaret etmektedir. Maddi durumlara girmiyorum bile. Aslında en önemli neden o. Ancak orta hallilerin durumlarının iyileşmesini bekleyecek olursak daha çok bekleriz. Eğer insanların resim alıp evlerinin duvarlarına asmasını istiyorsak biz sanatçıların da bir nebze olsun fedakarlık yapması gerekiyor. Yoksa “Alsınlar kardeşim, biz ne yapalım” diye düşünürsek zaten gelir düzeyi sınırlı olan sanatseverlere haksızlık etmiş oluruz.
1970’lerden bu yana evlerinin duvarlarına resim asma alışkanlığı olan insanları daima hatırlayalım, onlara kendimizi hatırlatalım. Sanatı yaşatacak olan bu sınıfı kaybetmeyelim, onları destekleyelim.
Bu da bizlerin (ressamların) en önem vermeleri gereken bir husus olduğunu belirtmek istedim…
Paylaş