Paylaş
O zamanlar Gazi Resim Bölümü son sınıf öğrencileri geleneksel sınıf gezilerinden birini yapıyordu. İçlerinden biri boyuyla ve davranışlarıyla diğer arkadaşlarından ayrılıyordu ki, O Süleyman Saim Tekcan’dı. Bilahare ben Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü’ne gittim. Benim devremdeki arkadaşlar çok iyi hatırlarlar, okulun konferans salonunda Cumartesi akşamları Türk filmi oynatılırdı. Bizler bu filmlere çok rağbet ederdik. Zira soğuk kış günlerinde tek eğlencemiz sinemaya gitmekti. Yine o filmlerden biri oynuyordu, adı “Sevmek Zamanı”. Rahmetli rejisör Metin Erksan’ın filmiydi ve oynayanlar zamanın dev isimleri olan Müşfik Kenter, Sema Özcan ve Süleyman Saim Tekcan’dı. Ben filmi görünce çok şaşırmıştım. Zira Çapa’da iken gördüğüm ağabeydi.
* * *
Aradan kaç yıl geçti bilmiyorum. Ben sanat dünyasının içine girince, onunla sık sık karşılaştık. Yukarıdaki olayı Ona anlattığımda, hem şaşırmış hem de hoşuna gitmişti. Süleyman Saim Tekcan baskı resim sanatının ülkemizde yaygınlaşması, gelişmesi için büyük çaba sarf etmiş, yüzlerce, binlerce öğrenci yetiştirmiş ve bu sanat dalının kabul görmesi hususunda çok önemli adımlar atılmasını sağlamıştır. İstanbul Atatürk Eğitim Fakültesi, Gravür, Litografi (taş baskı), Serigrafi Atölyelerini, Mimar Sinan Üniversitesi Litografi, Serigrafi (ipek baskı) Gravür Atölyelerini ve Işık Üniversitesi Gravür, Serigrafi, Litografi Atölyelerini kurmuş ve yönetmiştir. Ayrıca ülkemizde evimizin, işyerlerinin duvarlarına tablo asılması geleneğinin yerleşmesi hususunda önemli katkıları olmuş bir sanatçımızdır.
Elbette Süleyman Saim Tekcan denilince aklımıza yukarıda saydıklarımızla birlikte İMOGA (İstanbul Baskı Sanatlar Müzesi) gelir. 2004 yılında hizmete açılmış olan yapı, Cumhuriyet Döneminde müze olarak inşa edilmiş ilk bina olarak tarihimize geçmiştir. Süleyman Saim Tekcan’ın eserlerinin çıkış noktasının Anadolu olması ona çok özgün (orjinal) bir sanat anlayışı getirmiştir. Ülkemizin toprakları üzerinde birçok medeniyet gelip geçmiş, kültürleriyle, yaşamlarıyla birbirlerini etkilemişlerdir. Bunlar, her biri büyük devletlerdi. Örneğin; İyonyalılar, Romalılar, Bizans, Selçuk ve Osmanlılar her biri uzun süre bu topraklar üzerinde yaşamışlar, sonraki devletleri etkilemişlerdir. Hepimizin bildiği gibi çevresinden en çabuk etkilenenler sanatçılardır, dolayısıyla sanatçımız yapıtlarında geçmişin izlerini eserlerine yansıtmış, yukarıda sözünü ettiğim gibi özgün bir sanat anlayışına ulaşmıştır. Konularının en önde geleni atlarıdır. O atlar ki, bana hep Eflatun felsefesini hatırlatır. Gördükleriniz gerçeğin bir gölgesidir, onlar zahiri görüntülerdir, gerçek değildir. Gerçeği bizim görmemiz olası değildir. Böylece Onun atları geçmişimizdeki at gerçeğinin tuvallerine yansımış halleridir ki Süleyman Saim Tekcan’ın atları bizlere bir zamanların hikayesini anlatmaktadırlar.
* * *
Sizlere serginin açıldığı mekandan da söz etmek istiyorum. Öncelikle, kurucuları olan Elif Pehlivanlı ve Selim Özdemir’i kutlamak istiyorum. Gerçekten sanat adına çok önemli bir iş gerçekleştirdiler. Ülkemizde 50 civarında Güzel Sanatlar Fakültesi bulunduğu bilinmektedir. Buralardan her yıl yüzlerce öğrenci mezun olmaktadır. Bu gençlerden bir kısmı sanatçı olmayı seçmektedir. Bildiğiniz gibi sanatçılar yapıtlarını topluma sunmak zorundadırlar. Müzisyenler konser salonlarında, tiyatrocular sahnede. Ressamlar da sanat galerilerinde eserlerini sergilerler ki bu onlar için çok önemlidir. Ülkemizde özellikle genç sanatçılar sergi açmak istediklerinde sergi yeri bulmakta zorluk çekiyorlar, bu da onlar üzerinde olumsuz bir etki oluşturuyor. Böylece Taurus AVM’deki Platform A Sanat Galerisi’nin bu boşluğu dolduracağını zannediyorum. Bu bakımdan sanat için çok önemli bir misyonu yerine getirmiş olacaklar. Ben, Elif ve Selim’i çok eskiden beri tanırım. İkisi de sanatın içinde büyümüşler ve sanatla haşır neşir olmuşlardır. Bu işe oldukça aşinadırlar. Ben kendilerine başarılar diliyorum. Kim bilir belki Platform A’da ileride bir sergi de ben açarım.
Paylaş