Yurttaşlıktan atıldı, sonra Kültür Ataşesi olarak atandı
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
FAİLİ meçhul cinayete kurban giden Musa Anter ile Cüneyt Zapsu akraba. Anter’in eşi Hale Hanım Zapsu Ailesinden. Cüneyt Zapsu bir ara Tayyip Erdoğan’ın danışmanlarının başında geliyor.
Musa Anter ile Hale Hanımın sürgündeki oğlu Anter Anter kırk yıl sonra ülkesine dönüyor. Erdoğan’ın özel izniyle.
Anter Anter yurttaşlıktan çıkartılıyor, Türkiye’ye girişi yasaklanıyor. Bu yasağın nedenini kendisi de bilmiyor. Anter Anter Türkiye’de yaşadığı yıllarda siyasal anlamda pek faal değil. Buna rağmen, yurt dışına gitmeyi tercih ediyor. Ardından yasaklarla karşılaşıyor.
Bir yurttaşın, yurttaşlıktan çıkartılmasına rağmen, kendi ülkesine dönmesinde yasak konmasının anlamı ne? Özel izin mi gerek ülkesine dönmesi için? Bu yasakları toptan kaldırılmak çok mu zor?
SÜRGÜNDEKİ RESSAM
Sürgün, yurttaşlıktan çıkartma gibi insan haklarına aykırı uygulamalar sadece askeri dönemlerde yaşanmıyor. Bu ayıbı seçilmiş hükümetler de işliyor. Ama, tersi örnekler de var.
Dün CHP eski milletvekili ve emekli büyükelçi Onur Öymen’le konuyu görüşürken, Öymen başından geçen bir anıyı aktarıyor.
Öymen Kopenhagen’de (Danimarka) büyükelçi iken, kendisine sürgünde yaşayan bir avukat, aynı zamanda ressam bir kişi başvuruyor. KÖY-KOOP Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Kocaman.
Kocaman 12 Eylül mağdurlarından. Köylülerin örgütlenmesinde emeği geçiyor. 12 Eylül o nedenle kendisinin peşine düşüyor. Kocaman kurtuluşu Danimarka’ya ilticada buluyor. Yani, sürgünde.
Onur Öymen sürgündeki Türk yurttaşlarının affı için uğraş veriyor. Bunun sonucunda Danimarka’da sürgündeki 170 kişi yeniden Türk yurttaşlığına kabul ediliyor. Onlar Türkiye’ye dönüyor.
SAĞLAR’IN ATAMASI
Türkiye’ye dönenler arasında Cevdet Kocaman da var.
Fikri Sağlar o dönemde Kültür Bakanı. Bir kaç yıl önce Birgün gazetesindeki yazılarından birinde Sağlar bu olayın çarpıcı devamını anlatıyor.
Sağlar, Cevdet Kocaman’ı Kültür Bakanlığına önce danışman olarak alıyor, bir süre sonra onu sürgünde yaşadığı Kopenhagen’e kültür ataşesi olarak atıyor.
Atama kararı Çankaya Köşkü’nden dönüyor. Sağlar Cumhurbaşkanı Demirel’i ikna ediyor, sürgündeki Kocaman Danimarka’ya Türkiye Cumhuriyeti Kültür Ataşesi olarak dönüyor.
Bakarsınız Anter Anter’e de günün birinde devlet görevi verilir. Hayat bu.
Bu limandan meçhule gemi kalkmaz
TAM iki yıl önce, 26 Ocak 2010 AKP Grubu’nda Başbakan Erdoğan: “Bugün bizim yaptığımız Hrant Dink’in, Abdi İpekçi’nin, Uğur Mumcu’nun, tüm kirli saldırıların üzerindeki sis perdesini kaldırmak, tüm bu olayları aydınlığa kavuşturmak ve gelecekte benzer melanetlerin yaşanmasını önlemeye yöneliktir. Faili meçhullerin faili malum hale gelmesinden kim, niye korkuyor?” Her kelimesine katılmayan namerttir. Uğur Mumcu cinayetinin 19. yılında, iki gün önce, CHP Mersin milletvekili Ali Rıza Öztürk Meclis’de bir girişimde daha bulunuyor.
Faili meçhul cinayetlerle ilgili Meclis araştırması açılmasını isteyen bir önerge veriyor. Bu Ali Rıza Öztürk’ün aynı konuda verdiği sekizinci önerge. Tayyip Erdoğan’ın kapı gibi sözleri var, “faili meçhulleri faili malum hale getirmek” sözü. Yine Erdoğan’ın sözü ile, “kim, niye korkuyor” bilinmez, Öztürk’ün araştırma önergesi sekizinci kez AKP oylarıyla ret ediliyor. Sekiz CHP önergesi ayrıca dört de BDP önergesi var, toplam on iki önergeye AKP’den toplam on iki kez ret. Darbeleri yargıya taşıyan AKP faili meçhullere el süremiyor.
Yahya Kemal ünlü şiirinde, “meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan” diyor. Yok, bu limandan meçhule gemi kalkmaz. Öyle demir atmış ki, yerinden oynamıyor.
Doğan Yurdakul’un anjiyo macerası
ODA TV sanıklarından, bir yıla yakın süredir tutuklu olan Doğan Yurdakul hasta. Kalbinde üç damar tıkalı. Bir an önce anjiyo yapılması gerek. Şimdi seyreyleyin macerayı.
Birinci aşama, mahkeme Doğan Yurdakul’u Adli Tıbba gönderiyor. İkinci aşama, Adli Tıp, “size anjiyo yapılması gerek, ama buna mahkemenin karar vermesi şart” diyor. Üçüncü aşama, mahkeme “evet anjiyo yapılsın” diye karar verecek. Dördüncü aşamada, Allah izin verirse, Doğan Yurdakul’a mahkemenin belirleyeceği bir hastanede anjiyo yapılacak.
Mahkeme-Adli Tıp-mahkeme arasında pinpon topu gibi. Sistem bu. Tutuklu hastanın tedavisini güçleştiren bir sistem. Kaldı ki, anjiyonun hangi hastanede yapılması gerektiğini mahkeme nereden bilecek?
Bu kadar bürokrasinin alemi yok, anjiyo denildiğine göre, hiç vakit kaybetmemek gerek. Öyle bir adalet sistemi ki, neresine dokunsanız, elinizde kalıyor.
Adalet Bakanlığı bu saçmalığı düzeltmeyi düşünüyor mu?