Ya Apo TV’den şikâyetçi olursa

BİR zamanlar “terörist başı”, aynı zamanda ve o zamanlar “bebek katili”, derken “Apo”, zaman ilerleyince “Öcalan”, zaman akıyor, isim yok, bu kez “İmralı” ve artık huzurunuzda “Sayın Öcalan”. Kanıma dokunan bu değişime rağmen, ben yine de terörün sonu gelecekse ve “İmralı” bunda gerçekten rol oynayacaksa, dünyadaki örnekleri gibi, ben onunla görüşülmesini doğru buluyorum. Hatta, dağdaki PKK ile de görüşülmesi gerek.

Haberin Devamı

Bu ayrı, konu şimdi farklı. “İmralı” son olarak bir olanağa kavuşuyor. Odasına on iki kanalı izleyebileceği bir TV konuyor.

Bence, bu da doğru. Madem ki, terörü bitirmek üzere, kendisiyle sürekli görüşülecek, bu durumda, Türkiye’de ve dünyada olup biteni izlemesi yerinde.

İzleyecek ki, bin çiçek açacak, bin fikir düşecek. Böylece o küçük adada, kapalı ortam açılacak.

ŞİKÂYET HAKKI

Ancak, oraya TV konulmasıyla birlikte bir soru ortaya çıkıyor.

Şu anda her Türk yurttaşı TV’lerdeki şu ya da bu yayından dolayı “şikâyet etme hakkına sahip”. Bu herhangi bir yayını beğenmemekten öte bir durum. Bir yurttaş bir yayını “zararlı” bulabilir, “örf ve âdetlere aykırı” bulabilir, “ulusal değerlerimize ters” bulabilir, “kişi hak ve özgürlükleri ile bağdaşmadığına” inanabilir ve hatta “kendi kişisel çıkarlarına zarar verdiğini” düşünebilir.

Bu gibi durumlarda yurttaşların TV’leri şikâyet etme hakkı var.

DENK DÜŞEN

Haberin Devamı

Bu ve benzeri şikâyet hakları arasında “İmralı’ya” en çok denk düşebilecek durum “şu ya da bu yayının kişisel çıkarlarına zarar verdiği” tezi.

Diyelim ki, “İmralı” TV’nin karşısına geçmiş, terörle, PKK ile bağlantılı herhangi bir program var. Belgesel ya da tartışma ya da haber, artık ne ise.

Bu yayının kendisine zarar verdiğini, kişisel haklarının çiğnendiğini düşünürse, bir de bakmışız ki, İmralı yayını şikâyet ediyor.

EDEBİLİR Mİ?

Soru burada. “İmralı” şikâyet hakkını kullanabilir mi? Bu soru ile birlikte ilgili çevrelerde bir telaş başlıyor. Ya ederse?

Ederse eder, neden telaşlanma var, anlamak zor. Ya ederse, biz ne yaparız, telaş bundan dolayı.

Oysa, telaşa filan gerek yok. Sorarsınız hükümete, her duruma göre, reçete her zaman zaten hazır, verilen emre göre işlem yaparsınız. Şikâyeti işleme koyarsınız ya da görmezden gelirsiniz, olur biter.

İmralı” TV’de bir programı ya şikâyet ederse, ne matrak olur ama.

Önce Memecan’a sormalı

BAŞBAKAN Erdoğan Paris’te öldürülen PKK’lı kadınlarla “düzenli olarak görüştüğünü” açıklayan Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’a ateş püskürüyor. “PKK’lılarla ne görüşüyorsun, anlat” diye birkaç kez onu açıklamaya davet ediyor.

Bu davetler birbirini izlerken, AKP milletvekili Nursun Memecan’ın Hollande’ın görüştüğü Fidan Doğan ile birkaç kez bir araya geldiği ortaya çıkıyor. Memecan Avrupa Konseyi toplantılarına gidip gelirken, Strasbourg’da Fidan Doğan ile görüştüğünü dünkü Cumhuriyet’e anlatıyor. Fidan Doğan’ı “güler yüzlü, pozitif tavrıyla dikkat çeken, çok olumlu şeyler söyleyen, diyalogdan yana biri” olarak tanımlıyor.

Avrupa Konseyi toplantılarında yıllardan beri Türkiye’den sürgüne gitmiş, değişik sağ ya da solcuların ve şimdi PKK’lıların oraya gelen Türk parlamenterlerle bir araya gelmeleri normal bir olay. Konseyin kulisleri bu gibi görüşmelerle dolar taşar. Nursun Memecan da özel randevuyla değil ama bu tür buluşmalarla Fidan Doğan ile bir araya gelmiş olmalı.

Soru o değil, soru şimdi Başbakan Erdoğan’ın o kadar sıkıştırdığı Hollande’dan sonra, kendi milletvekilini de, “Sen ne konuştun, neden konuştun” diye sıkıştırıp sıkıştırmayacağı.

Her ne kadar, bir Fransız cumhurbaşkanının bir PKK’lı ile “sürekli görüşmesi”, bir AKP milletvekilinin aynı PKK’lı ile görüşmesine denk düşmese de, yine de Hollande’a bu yöndeki soruların Erdoğan’ın elini zayıflattığı ortada.

Yazarın Tüm Yazıları