HANİ, o her türlü çağdaş ve demokratik değerlerin Tanrısal koruyucusu AB var ya... Bazı AB ülkeleri başbakanları, AB Komisyonu’na telefon ederek, bazı gazetecileri şikayet ediyor.
İktidarları güç durumda bırakan yazı ve haberlerden dolayı şikayet. AB ne yapıyor?.. Normali, şikayet eden hangi başbakan ise, onu fırçalamak!.. Hayır, AB gazeteciyi uyarıyor, daha dikkatli olması için!.. Kim bilir, belki de, o gazetecinin başına bir şey gelebilir kaygısı da var!..
Çünkü, daha geçenlerde Sırbistan’da üç gazeteci öldürülüyor. İktidarın yolsuzluklarıyla ilgili yazdıkları haberlerden dolayı!..
23 ÜLKEDEN 40 GAZETECİ
Geride kalan hafta sonunda Viyana’da çarpıcı bilgilerin sergilendiği bir gazetecilik sempozyumuna katılıyorum.
Orta, Doğu ve Güneydoğu Avrupa Radyo ve TV Komisyonu adını taşıyan örgüt, çeşitli ülkelerden gazetecilerin katılımıyla Viyana’da bir seminer düzenliyor. Aralarında BBC, Wall Street Journal gibi saygın kurumların temsilcilerinin de bulunduğu seminere, Türkiye’den ben katılıyorum. Her ne kadar radyo ve TV ise de, yazılı ve görsel basının sorunları ortaklaşa ele alınıyor.
Seminerin konusu, ‘Medyanın Yolsuzluk, Cinayet ve Ekonomik Gelişme Yayınları.’ 23 ülkeden, 40 gazetecinin görüş belirttiği iki günlük seminere, Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Başkanı Johann Fritz, Basın Yayından Sorumlu Rus eski Bakanı Mikhail Fedotov ve dört ayrı STÖ temsilcisi ile iletişim profesörleri de katılıyor. Dile getirilen görüşler ve örnekler çok çarpıcı.
30 bin dolara satılan yerel yönetimlerde fiyat şimdi daha yüksek!.. Şimdi Moskova’da 300 bin doları bastıran yerel yöneticiliğe aday olabiliyor, ardından da seçiliyor elbette!..
Gürcistan’da, daha çok yeni, kaçakçılılıkla ilgili bir haber peşinde koşan bir gazeteciyi, iktidar kibarca uyarıyor: ‘Kaçakçılık yapılan sınırda, senin cesedini bulurlar!..’
Çek Cumhuriyeti’nde gerçek, tehlikeli ve metafizik bir kavram!.. Yanına yaklaşanları yakıyor!..
Bunca cefaya karşılık, Saraybosna’da bombaların yağdığı bir gazete binası yerle bir oluyor, ertesi gün tüm çalışanlar gazeteyi çıkarmak için canlarını dişlerine takıyor. Ve gazete yine yayınlanıyor!..
Her yerde aynı sorun!.. Düşünce ve ifade özgürlüğü!.. Düşünce özgürlüğü olsa bile, ifade ettikten sonraki özgürlük nerede?..
Her yerde aynı sorun!.. Gazeteciler, Doğu-Batı fark etmiyor, her yerde baskı ve tehdit altında!..
Onun için seminerin bildirgesinde, siyasal iktidarlara ve yargıya çağrıda bulunuluyor. İktidarlara tekrar ve tekrar basın özgürlüğü çağrısı, yargıya gazetecinin güvenlik çağrısı...
İşe yarar mı?.. Son on yılda sadece Rusya’da 250 gazeteci öldürülmüş olsa bile, her ülkede bu özgürlükler ve güvenlik için mücadele sürüyor.
Putin ile Fischer aynı potada
RUS Devlet Başkanı Putin’in basın toplantıları alışılmışın ötesinde.
Putin’e soruları, kendisine yakın gazeteciler soruyor!.. Sorular zaten önceden hazırlanıyor. Adam soruyor, Putin bülbül gibi!.. Ama, bazen terslikler de eksik değil. Örneğin, önceden haberdar etmeden bir gazeteci Putin’e, onu sıkıştıracak bir soru yöneltirse, çözüm kolay:
O gazeteci, Putin’in basın toplantısına bir daha alınmıyor!..
Tıpkı, Alman Dışişleri Bakanı Fischer’in yaptığı gibi. Fischer de, kendi gezi ve toplantılarına, kendisine yakın gazetecileri çağırıyor!.. Onu sıkıştıranları dışlıyor.
Bu tavır gazete yönetimlerine zaman zaman ilginç biçimde yansıyor. Fischer kaynaklı bir dış haber, Almanya’da bir gazetede yok. Gazetenin yöneticisi ilgili muhabire soruyor, haber neden yok, diye. Muhabir, Fischer’in kendisini toplantısına almadığını söyleyince, yönetici ‘o zaman, sen de artık o çevreye dahil ol’ diyerek, uyarıyor. Yani, dahil ol ve Fischer’in ayağına basacak haberler yazma!..
Türkiye eşittir AB
VİYANA’daki seminer konusunun dışında ortak bir konu var: Türkiye ve AB.
Daha benim Türk olduğumu bilmeden, izliyorum konuşulanları, herkes Türkiye’nin AB üyeliği üzerine çeşitlemelerde bulunuyor, lehte ve aleyhte, umutlu ve umutsuz. Benim Türk olduğum öğrenilince, bu kez farklı bir ilgi odağı oluşuyor. Birkaç radyo benimle AB üzerine röportaj yapıyor.
Ayrıca, yabancı meslektaşların yoğun sorularıyla karşılaşıyorum. Sadece AB ile de sınırlı değil. ‘Orhan Pamuk özel yaşamında mutlu biri mi?’ (Bunu soran bir bayan gazeteci).
‘Depreme karşı önlem alıyor musunuz?..’ (Bunu soran STÖ temsilcisi).
‘Tayyip Erdoğan köktendinci mi, yoksa değişiyor mu?.. AB’yi, ordunun etkisini azaltmak için mi bu kadar çok istiyor?..’ (Bunu sormayan yok!..)
Elbette, bol bol iktidar-basın ilişkileri üzerine sorular.