Amerika Vietnam’da savaşırken, gazeteciler özgürce haber yazıyor. Vietnam’da Amerika savaş suçlusu. O haberler sayesinde. İsrail, Amerika’nın Vietnam Savaşı’ndan ders alıyor. Dünya basınına uyguladığı abluka, bu dersin sonucu.
Bilgisayar "kling" ediyor ve bir haber düşüyor:
"Şu kadar ölü... Şu kadar yaralı...Gazze ateş altında". Doğru mu rakamlar?
Bilgisayar "kling" ediyor ve bir haber düşüyor:
"Roketle vurulan yerler arasında okul, hastane ve şu binalar var". Doğru mu bu binalar?
Bilgisayar "kling" ediyor ve bir haber düşüyor:
"Sınırdaki saldırıda Hamas üç İsrail askerini öldürdü, ikisini kaçırdı". Doğru mu bu olay, gerçekten öldürülen ve kaçırılan var mı?
Gazze uzakta siluet halinde. Görünüyor, görünmüyor. İsrail’in hava saldırılarında bombaladığı yerlerden yükselen dumanlar Gazze’yi sis altında bırakıyor. Arada zaten birkaç kilometre var. Dünyanın dört bir yanından gelen gazeteciler Gazze Şeridi’nin kıyısında bir tepede, İsrail’in tutsakları gibi. Savaşı izlemek için gelen gazeteciler, savaşı izleyemiyor. Uzaktaki tepeden sisler altında bir boşluğu izliyor.
İsrail Basın Yayın Müdürü Danny Seaman ve ekibi, hiçbir gazeteciye göz açtırmıyor. Hiçbir gazetecinin Gaze’ye girmesine izin vermiyor. Ama BBC, ama CNN, ama NBC, ama ARD, ama Christiane Amanpour, ama en büyük gazete ve TV’lerin ünlü muhabir ve yazarları, fark etmiyor.
Dünya basını, Gazze gibi, İsrail ablukası altında.
Bu abluka, aslında oradan verilen haberlere abluka. Hangi haberin, ne kadarı doğru, ne kadarı saptırma, ne kadarı baştan sona yanlış, belli değil.
Kaldı ki, İsrail bombalıyor, ama İsrail’in gazetecilere verdiği ölü ve yaralı sayısı hep İsrail askerleriyle ilgili. Dünya basınına verilen bilgiler, İsrail medyasına tek elden verilen haberlerle aynı. Orada ne bir Filistinli’nin ölümü, ne bombalanan okul, tek bir bilgi yok.
İsrail medyasının bundan utanması gerek, ama memnun. "Savaştayız ve bunlar doğaldır" mantığı. Meslek ahlakı ve kuralları çoktan unutuluyor.
ABLUKADA PASTA-KAHVE
Dünya basını abluka altında, buna karşılık pasta-kahve ve istendiği an herhangi bir İsrail Bakanı hazır ve nazır. İsrail Dışişleri Bakanlığı’nda kurulan basın merkezi, dünyanın dört bir yanından gelen gazeteciler için her ayrıntıyı düşünüyor. Yiyecek, içecek, otel ve onların ayaklarına kadar gelen bakanlarla röportaj. Eksik olan, haber alma özgürlüğü, savaşı fiilen ve olay yerinden izleme özgürlüğü. Eksik olan, koca bir öz, asıl temel.
İsrail’li bakanlar bülbül gibi. Her soruya, Hamas’ın İsrail’i nasıl bombaladığını, bölgede barışı nasıl tehlikeye attığını sular seller gibi anlatıyor.
İsrail, Amerika’nın Vietnam Savaşı’ndan ders alıyor. Dünya basınına uyguladığı abluka, bu dersin sonucu.
70’li yıllarda Amerika Vietnam’da savaşırken, gazeteciler özgürce haber yazıyor. Orada olup bitenleri, bütün çıplaklığı ile anlatıyor. Bu haberler, Amerika’da Vietnam karşıtı akımı doğuruyor. O akım, daha sonra dünyada dalgalanıyor. Vietnam’da Amerika savaş suçlusu. O haberler sayesinde. Aradan kırk yıl geçiyor, Amerika Vietnam için hálá sanık sandalyesinde.
Vietnam Savaşı’ndaki basın, önce Amerika’nın aklını başına getiriyor. 1991 Körfez Savaşı sırasında, bombardımanı TV’lerden canlı izlemek mümkün. Ama, tek bir insan, tek bir canlı görüntüsü yok o ekranlarda. Orada otele kapatılan gazeteciler, binlerce kilometreden TV’leri izleyen insanlar gibi, sadece o görüntüleri izliyor. Tek farkla, sen burada, onlar orada, ama ek olarak bir şey gördükleri ve bildikleri yok.
"Embedded", yani "orduya iliştirilmiş, ordu ile birlikte" hareket eden gazetecilik kavramı, Körfez Savaşı’nın medyaya kötü bir armağanı. 2001 Afganistan, 2003 Irak işgali dünya basını için tekrar eden senaryolar.
İsrail’in ilk provası 2006’da Lübnan Savaşı’na denk geliyor. Son Gazze bu provanın daniskası.
Her zaman, hele savaşta en tehlikeli silah, doğru haber. Gazetecilere abluka onun için. Haber saptırmak ve saklamak onun için.
Kırk yılda, Vietnam’dan Gazze’ye işte bu yol döşeniyor.