Cehaleti, hazımsızlığı, kıskançlığı bir yana bırakıyorum. Kültür mü, o da ne? Nerede satılıyor o lüks lambası?
Bunlar hep aynı mahallede oturuyor. Epey ezik. Onun için, hayli saldırgan. Kendine güven Kaf Dağının ardında.
Acaba bize yöneltilen eleştirilerde bir haklılık payı var mı, acaba bizim bir hatamız var mı, diye bir an durup düşünmek yok. Ama, bu bilimsel bir duruş. Mantık ve akıl içeriyor. Onlar için çok uzakta bir liman.
Bu haliyle eğer yine de dikkat çekmek istiyorsa, yolu var, çoğunluğun karşı çıkacağı uç davranışlar, saçma ifadeler. Hatta, ara sıra tehditler.
KİM KİRLETİYOR
Örneğin, türban eleştirisi karşısında, ağızlarından köpükler çıkararak, küfürlerle kendinden geçenlerin sayısı her geçen gün artıyor.
Çünkü, onlara göre, onlar artık memleketin sahipleri. Yok ya, ne zamandan beri?
Dayandıkları hiç bir dini kural olmadan, atış serbest. Cehalet de, zaten böyle bir şey. Küfürde dozun artması. Bugün nereye saldırmalıyım, onların tipik ruh hali.
Adını yazmak bile istemiyorum. Birkaç gün önce, biri Leyla Gencer’in vasiyeti ile ilgili bir yazı yazıyor. Gencer’in küllerinin Boğaz’a serpilmesi isteğine karşı, Leyla Gencer hangi dine mensuptu, başlıklı yazıda, Gencer’in annesinin Katolik olduğunu belirterek:
Sizce, suyu gerçekten kirleten kim? Kimler? Aynı mahallenin sakinleri mi? Bu saçmalığın neresinden tutacaksınız?
UYGARLIK FARKI
Leyla Gencer ve bu yazıyı yazan o vatandaş! Aralarında herhalde birkaç yüzyıllık uygarlık farkı var.
Kaldı ki, hani nerede Müslümanlıktaki hoşgörü? İnançlara ve düşüncelere saygı nerede?
Tipik Ortaçağ zihniyeti. Engizisyon mantığı.
İstanbul Müftüsünün de, bu yazı karşısında sabrı taşıyor, "13. asırdan daha mı geriyiz bugün" diyerek, isyan ediyor. Dine sahip çıkmak adına celallenenlerin aslında hurafelerden ibaret takkelerini al aşağı ediyor.
Leyla Gencer ile bu vatandaşın adının yan yana gelmesi bile, onun için bir onur. Bu onuru ona vermek, Gencer’e saygısızlık.
Leyla Gencer’in sanatı ve kişiliği karşısında saygıyla eğiliyorum. Hepimizin başı sağ olsun.
Av haftada üç gün
YANILMIYORSAM, 21 Mayıs’ta Merkez Av Komisyonu toplanıyor. Olağan ve gerekli bir toplantı. Haftalık av günlerine karar verilecek.
İllerden gelen isteklere göre, haftada üç gün av, kararının çıkması bekleniyor. Makul ve mantıklı.
Bununla birlikte, makul ve mantıklı olmayan bir başka gerekçe öne sürenler var. Örneğin, bir müsteşar yardımcısı, "av her gün olsun, insanlar kahvehane yerine, ava gider, fena mı" tezini işliyor.
Doğadaki dengeyi unutan, dünyadaki uygulamaları arkaya iten bu öneri, bir fanteziden ibaret olsa gerek.
Gerçi, silahçılar ve fişekçiler üç günden elbette memnun değil ama, yine de "av üç gün olsun" düşüncesi ağırlık kazanıyor.