Paylaş
Bu, Amerikan Maslahatgüzarının 14 Haziran’da Ankara’da vereceği kokteylin davetiyesi. Belli sayıda kişiye gönderiliyor. Davetiyeden anlaşılıyor ki, bizim yargıç ve savcılarımız Amerika’ya gitmiş, orada bir değişim programına katılmış.
Ülkeler arasında yargıç ve savcılar için değişim programları aslında normal. O kadar normal ki, Hindistan’da Bangalore kentinde bu gibi değişim programları etik kurallara bağlanıyor. Ülkelerin birbirine deneylerini aktarması, adalete erişim açısından “denetlenebilir adalet mekanizmasının yaratılması” amacıyla ilkeler belirleniyor.
Avrupa Konseyi de, özellikle savcıların bu programlara katılmaları halinde, ne gibi kuralların uygulanması gerektiğine ilişkin Budapeşte’de bir dizi karar alıyor.
ŞEFFAF OLACAK
Bangalore ve Budapeşte’de öne çıkan başlıklar özetle şöyle: Değişim Programları şeffaf olacak, denetlenebilir olacak, hangi eğitimin verildiği kamu oyuna açıklanacak.
Madem şeffaflık, böyle bir davetiye gönderildiğine göre, bizim yargıç ve savcıların değişim programı çerçevesinde Amerika’ya gittiği kamu oyuna açıklanmış olmalı. Araştırıyorum, böyle bir açıklamayı hatırlayan yok. Türkiye’de bunca olay arasında açıklama gözlerden kaçmış olabilir.
Buna karşılık, ortada duran soru şu: Türkiye’den giden yargıç ve savcılar Amerika’da hangi konularda eğitim aldı? Bizim yargıç ve savcılar dışında, aynı değişim programına başka ülkelerin de savcı ve yargıçları katıldı mı?
HEPİMİZE FIRSAT
Belki teknik bir program. Günümüzde adalet mekanizması içinde yer alan, işi mahkemelere düşen, tutuklanan insanlardan Bakanlara, Başbakana ve Cumhurbaşkanına kadar her kesimin yargı ile ilgili feryatlarının yükseldiği bir ortamda adalete daha kolay erişimin sağlanmasında başka ülkelerin deneylerinin öğrenilmesine dönük teknik bir program olabilir.
Şeffaflık gereği, şimdi bu programın açıklanması gerek. Yargı paketlerinin hazırlandığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile görüşmelerin yürütüldüğü ortamda bunların “sır” olmaktan çıkarılması iyi olur.
Belki bu programlar hepimizin adalete daha kolay erişiminde bir fırsattır.
Çocuk haklarından yeni cumhuriyet doğar
ELE alınan konu çok masum, çocuk hakları. O masum konu bir anda siyasal anlaşmazlığa dönüşüyor.
Anayasa Uzlaşma Komisyonu temel hak ve özgürlükler çerçevesinde önceki gün çocuk haklarını görüşüyor. Çocuklara hangi haklar tanınacak? Tanımak o kadar kolay olmuyor. BDP ile diğer üç parti (AKP, CHP, MHP) arasında görüş ayrılığı beliriyor, hem de ciddi boyutta. İleride ortaya çıkacak krizin ilk sesleri.
Çocuk hakları tartışılırken, dil öne çıkıyor. Ana dilde eğitim, ana dilde öğretim. Kürt Sorununda en çetrefil sorunlardan biri. Çocuklar hangi dilde eğitim ya da öğretim alacak? Bu durumun anayasada vurgulanması isteniyor.
Elbette her çocuk kendi ana dilini konuşacak. Bundan daha doğal ne olabilir? Konuşacak ama, resmen hangi dilde eğitim alacak? Sorun bu.
ERTELEME
Ana dilde öğretimin anlamı: Resmi dil Türkçe olduğuna göre, okullarda çocuklar Türkçe eğitim alacak. Tek resmi dil olacak, o da Türkçe.
Ana dilde eğitimin anlamı: Türkçe ile birlikte okullarda çocuklara Kürtçe de öğretilecek. Bu durumda Türkçenin yanında Kürtçe de resmi dil olarak kabul edilmiş oluyor. İki resmi dil.
Uzlaşma Komisyonunda BDP ana dilde eğitimin Anayasaya girmesinde ısrar ederken, AKP, CHP ve MHP buna karşı çıkıyor, ana dilde öğretimden yana tavır alıyor.
Komisyonda anlaşmazlık çıkınca, konu erteleniyor.
ZAMANLAMA
Krizin zamanlaması tamamen tesadüf. Görüş ayrılığı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Başbakan Erdoğan’ı Kürt Sorunu bağlamında ziyaret edeceği günün öncesinde çıkıyor.
Kürt siyasi hareketi ana dilde eğitim derken, gerçekte iki resmi dil talebinde bulunuyor. Çocuklara resmen Kürtçe eğitim hakkı tanınırsa, bunun devamı olacağı açık.
İki resmi dil varsa, genişletilmiş ya da özerk yerel yönetim üzerinden, yeni bir Cumhuriyet olur. Belki federasyona kadar uzanan yeni bir anayasal düzen.
Erdoğan ile Kılıçdaroğlu bir değil, yüz kere görüşse, yeridir. Ve her partinin katılımıyla.
Paylaş