Paylaş
Bina 1870’den önce yapılmış. Mustafa Kemal’in babası Ali Rıza Efendi evi kiralamış. Selanik o sırada Osmanlı toprakları içinde.
Balkan Savaşı sonrasında ve Lozan Anlaşmasına göre, Selanik, dolayısıyla ev Yunanistan’a kalıyor. Yunan hükümeti evi Yunanlı bir aileye satıyor.
1933 Cumhuriyet’in onuncu yılı. “Demir ağlarla ördük ana yurdu dört baştan” coşkusunun yaşandığı dönem. Aynı yıl Selanik’te Balkan Konferansı toplanıyor.
DOSTLUK ANISINA
Selanik Belediyesi hem bu konferans nedeniyle, hem de Türk-Yunan Dostluğu anısına evin kapısına mermer plaka çakıyor:
“Türk Milletinin büyük müceddidi ve Balkan İttihadı’nın müzahiri Gazi Mustafa Kemal bu evde dünyaya gelmiştir”.
Müceddid, yenileyen, kuran anlamında. İttihat, birlik anlamında. Müzahir, yardım eden, koruyan anlamında.
30’lu yıllarda Türk-Yunan Dostluğu bugünlere parmak ısırtırcasına, devam ediyor. Selanik Belediyesi evi sahibinden satın alıyor ve 1937’de Atatürk’e armağan ediyor. Yunan Hükümeti’nin izniyle elbette.
ZİYARETE AÇILIYOR
Türkiye evi 1950’de geniş bir onarımdan geçiriyor. Dolmabahçe ve Topkapı Saraylarından gerekli eşya gönderiliyor.
Ayrıca Mustafa Kemal’in kişisel eşyalarından bir bölümü, giysileri, fotoğrafları, bazı kitapları da gönderilenler arasında. Ev 1953’te müzeye dönüştürülüyor ve ziyarete açılıyor.
Yolu Selanik’e düşen Türklerin yanı sıra, Türkiye’den Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, Bakanlar, yetkililer evi ziyaret ediyor, orada tutulan defteri imzalıyor. Ev Türkiye’nin Selanik’teki müzesi.
ONARIM VAR
Mustafa Kemal’in doğduğu ev bundan yirmi gün kadar önce kapatılıyor, onarım nedeniyle. Kasım’da yeniden açılması öngörülüyor.
Çok normal. Uzun süredir onarım görmemiş, artık onarılması gerek. Ancak, bir soru var.
Müzedeki eşyalar ve belgeler Ankara’ya gönderiliyor. Oysa, evin hemen yanındaki Selanik Başkonsolosluğuna taşınabilir ya da Atina Büyükelçiliğine gönderilebilirdi.
Bazı art niyetlilerin içine kurt düşüyor. Eşyalar neden Ankara’ya gönderildi? Onarım gerekçesinin arkasına saklanarak, müze yoksa kapatılmak mı isteniyor?
İnsanların ağzı torba değil ki, büzesin. Ağzı olan konuşuyor.
Ben yüzde yüz eminim, Mustafa Kemal’in doğduğu evi, gelmiş geçmiş bütün siyasal iktidarlar gibi, AKP yönetimi de gözü gibi korur.
AKP 23 Nisan’ları, 19 Mayıs’ları, 30 Ağustos’ları, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden tarihsel dönemeçleri kutlama biçimini değiştirebilir, başka bir şeyden dolayı değil, daha çağdaş kutlama olsun diye, iyi niyetle, ama Mustafa Kemal’in evini, onarım gerekçesinin arkasına saklanarak, kapatmaz.
Böyle düşünen olabilir, benim aklımın ucundan bile geçmez.
Bodrum durgun
YALIKAVAK’ta çok ünlü bir giyim mağazasının şubesi, yıllardır orada. Önünden geçerken kahve içmeye çağırıyor, anında içini döküyor:
“Böyle giderse, biz bu yıl dükkanı kapatırız, artık dayana-mıyoruz”.
O kadar büyük bir dükkan bile dayanamıyorsa, gerisini siz düşünün. Lokantalara bakıyorum, ikişer, üçer masa dolu. Diğer masalar boş.
Okullar tatil olmuş, üniversiteye giriş sınavları bitmiş, tam tatil zamanı. Bodrum zamanı. Ancak, Bodrum eskiye göre, bu yıl durgun. Deniz kenarlarında kumsallara bakıyorum, yer var. Sitelerde evlere bakıyorum, çoğunun sahibi gelmemiş. Daha temmuz başı, belki bir süre sonra.
Diğer turistik bölgelerde de durum böyle ise işler kesat. Kaldı ki tatil zevki, heyecanı da yok. İnsanlar durgun.
Onlar Fransız kalmış
SEVİL Sevimli hem Türk, hem Fransız yurttaşı. Üniversite öğrencisi. Fransa’da yaşıyor.
Türkiye’ye geliyor, Gurup Yorum’un konserine katılıyor, biletlerini satıyor. Onunla yetinmiyor, başından büyük işlere kalkışıyor, “parasız eğitim” isteyen pankart taşıyor. Ve on iki yıl hapis istemiyle hapse atılıyor, davası devam ediyor.
Önceki gün Avrupa’nın en saygın gazetelerinden Le Monde’da Fransız bilim adamları ve aydınlarının imzasını taşıyan, Türkiye’deki demokrasiyi ağır dille eleştiren bir bildiri yayınlanıyor, Fransız aydınlar Başbakan Erdoğan’a soruyor:
“Sevil Sevimli’nin suçu ne?”
Bu Fransızlar gerçekten Fransız kalmış, dünyadan haberleri yok. Ne demek, parasız eğitim isteyen pankart taşımak? Kimin yurttaşı olursa olsun, ister Türk, ister Fransız, böyle bir pankart mı taşınır? Hapishaneler benzer pankartı taşıyan öğrencilerle dolu.
Fransız bilim adamları ve aydınlarının “ileri demokrasiyi” anlamaları mümkün değil.
Paylaş