Paylaş
Yeni hazırlanan RTÜK Yasasının 37. maddesi Üst Kurulun görev ve yetkilerini belirliyor. O maddenin(g) fıkrası insanı yerinden zıplatıyor:
“Yayın hizmetlerinin izlenmesi ve denetlenmesi için gerekli izleme ve kayıt sistemlerini, gerekli hallerde yayıncı kuruluş stüdyolarına da cihaz yerleştirerek kurmak.”
Durum aynen böyle. Bu maddeden ortaya çıkan şu:
1- TV yayınları denetlenecek. Tamam, buna diyecek bir şey yok.
Ama, nasıl denetlenecek?
2- TV stüdyolarına cihaz yerleştirerek denetlenecek.
Benzeri ancak polis devletinde görülüyor. Demokratik bir ülkede böyle bir denetim filan yok. Bunun adı denetim filan değil, düpedüz sansür.
KAYNAKTA KESME
Cihaz yerleştirince ne olacak?
Çok pratik. TV’de söylenenler ya da görüntüler daha yayına çıkmadan önce hemen orada kesilecek.
Kaynakta kesilen vergi gibi. Çalışanlar gelir vergisini, gelirleri daha ellerine geçmeden, nasıl kaynakta kesme usulü ile ödüyorsa, görüntü ve konuşmalar daha yayına çıkmadan önce, stüdyoda (kaynakta) denetlenecek. İşine gelmiyorsa, yayın kesilecek, hemen orada.
Demokratik ülkelerde yayınların başı boş değil. Denetim orada da var. Ama, kural dışına çıkınca, cezası belli.
Yeni RTÜK tasarısı cezayı bir yana bırakıyor, sansürü hedefliyor.
AB’YE AYKIRI
AB’nin medya alanındaki kuralları “AB Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri Direktifi” başlığı altında toplanıyor.
Bu direktif yayın kuruluşlarına geniş haklar tanıyor. Örneğin, medya hizmetleri (TV, radyo, gazete) için yeni ruhsat veya idari izin gibi, bağlayıcı bir kural yok. Çünkü, böyle bir izin yayın kuruluşlarını siyasal iktidarlara bağımlı kılıyor. Bizim RTÜK’te bu kural geniş olarak var.
Yeni tasarı çeşitli maddeleriyle siyasal iktidara geniş yetkiler getiriyor. RTÜK bir anlamda siyasal iktidarın medya üzerindeki kılıcına dönüşüyor.
O kılıç nasıl işleyecek? RTÜK üyelerini denetim altına alarak. O denetim nasıl? RTÜK personelinin ücret ve diğer mali haklarını Bakanlar Kurulu belirliyor. (Madde 43/6).
İncelenirse, tasarıda daha pek çok inci var. Ama, stüdyolara cihaz yerleştirmek gibi, soğuk savaş döneminden kalma incilere her zaman, her yerde rastlamak kolay değil.
Çünkü, polis devletinin tipik örnekleri artık sadece artık Orta Doğu’da kalmış, AB’de adı bile geçmiyor.
‘Piyango’ dediğin böyle olur
YANDAŞ basının etekleri zil çalıyor. Memurlarla ilgili hazırlanan yeni tasarıya, onlardan biri dün şu başlığı atıyor:
“Memura Dört Maaş İkramiye Piyangosu.”
Helal olsun. Yeni yasa memurlar için müthiş. Dört maaş ikramiye, doğru, ne denir, tam piyango. Bu başlığın altındaki haber “ikramiyeyi” belirtiyor:
“Sendikalı memurlara yılda dört defa toplu görüşme ikramiyesi olarak, yıllık 122 lira verilecek.”
Dört maaş ikramiye ve piyango dedikleri, yılda 122 lira, üç ayda bir 30 lira. Bir kilo kıyma parası bile değil. Buna “dört maaş ikramiye piyangosu” diye başlık atıyorlar.
Yandaşlık demek böyle bir şey, gözler kararıyor, yalanlar peş peşe sıralanıyor.
Türkiye’yi seçenler bin pişman
GÜVENLİK Konseyi’nde İran aleyhine alınan yaptırım kararları, İran’la birlikte Türkiye için de bir yenilgi. Durup dururken üzerine şimşek çekmek.
Bölgede liderlik adına ortaya çıkıp, “ben buraya nizamat vereceğim” iddiasıyla, yerli yersiz her şeye maydanoz olmak, sağa sola sataşmak sonunda duvara çarpmaya mahkum. Güvenlik Konseyinde işte bu oluyor.
Türkiye Batıyı karşısına alıyor. Eksen kayması filandan öte, Türkiye asıl kaymayı başka yerde yapıyor.
Türkiye Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine Batı Grubundan seçiliyor. Asya, Afrika, Latin Amerika’dan değil.
Ankara’nın Güvenlik Konseyinde kullandığı hayır oyu, asıl bu gruptan seçilme ilkesine aykırı. Seçenler şimdi bin pişman.
Paylaş