Parçalanmayı yaşayan biri anlattı

"Ne zaman ki, bize dışardan müdahale başladı, Yugoslavya o zaman parçalanmaya başladı".

İnsanı sarsan bir gözlem ve açıklama. Tersinden okursak, dış müdahale olmaz ise, ülkenin parçalanması söz konusu değil. Parçalanmayı tetikleyen dış güçler.

Osmanlının torunu olarak dış güçler kavramını en iyi bilenlerden biri, biz olsak gerek. Osmanlı Tarihi dış müdahalelerin göbeğinde. Savaşa girmesi, savaştan çıkması, elindeki toprakları kaybetmesi, mali güçlük içinde kıvranması, genel anlamda zayıflaması dış müdahale sonucu. İçerde yönetimin aczine ek olarak.

Yaklaşık seksen-doksan yıl sonra, aynı gerçeği çok başka bir coğrafyada ve en yetkili ağızdan dinliyorum.

Halen Sırbistan’da çok önemli siyasal pozisyonda bulunan bir yetkili ile sohbet ediyorum. Konu, terör ve dış bağlantıları. O bağlantılara içerdeki yönetimin refleksi.

İÇERDEKİ AYMAZLIK

Biraz daha özele inildiğinde, sohbet PKK’ya ve Amerika’nın Kuzey Irak’taki varlığına kayıyor.

Sırp yetkili işte o anda kendi yaşadıklarını aktarıyor:

"Eski Yugoslavya’da yaşayan farklı etnik gurupların her biri, kendi devletini kurmak üzere, Yugoslavya’dan ayrıldı. Hepsi de, devlet kurdu. Bu, iyi bir şey olmalı, ama değil. Şimdi çoğu eski günlerini arıyor."

Daha sonra dolaylı yoldan bir başka gerçeği anlatmak istiyor:

"Bir ülkede etnik sorun varsa, başka bir şeye dikkat etmek gerek. Bir süre sonra etnik ayrımcılık dış güçlerle işbirliğine gidiyor. Dış güçler de, o ayrımı tahrik ediyor. İşin dramatik yanı, ayrımcılığa karşı çıkan ülkeyi yönetenler o dış güçlerle körü körüne işbirliğine gidiyor. İyi niyetle, sorunun çözümüne yardımcı olurlar, diye. Oysa, tam tersi oluyor."

Bu sözleri duyunca ürperiyorum.

ADIM ADIM

Bir süredir, Kürt sorunu yine iç polemik konusu. Politikacıların fos düellosu. Öyle dedin, demedin, kavgası. Getirisi olmayan bir ağız dalaşı.

Oysa, tehlike çok başka yerde. Tehlike, sohbet ettiğim Sırp yetkilinin işaret ettiği yerde.

Kürt sorunu hızla uluslararası boyuta taşınıyor. Zaten çoktan taşınmış, şimdi her önüne gelen, kendine göre bir çözüm hazırlıyor. Başta Amerika ve AB.

Onların söylediklerine, kural olarak tepki duyuyoruz. Ancak, her tepkiden sonra, onlar sanki bir adım daha ilerliyor, gibi bir duyguya kapılıyorum.

Dış güçler artı içerdekilerin aymazlığı gibi, ürperten bir denklem.

Nasihat verene bak

OBAMA belki şu anda dünyanın en dik duran adamlarından biri. Obama belki şu anda dünyanın hiç kavga etmeyen adamlarından biri.

Ona, "dik dur ve kavga etme" diye nasihat veren Tayyip Erdoğan ise, belki şu anda dünyanın en dik durmayanlarından, en çok kavga edenlerden biri.

Şu feleğin işine bak.

Örneğin, fizik olarak dik duramıyor. Bel ağrısı, omurga ağrısı, öne doğru hafif eğik.

Kavga derseniz, kavgadan bol nesi var? Karşıdakinin konumu, kimliği, görevi, onunla ilişkisi hiç fark etmiyor, kendisi gibi düşünmeyen herkesle, ama herkesle kavga ediyor. Cumhuriyet tarihinin en kavgacı Başbakanı.

Şimdi Obama’ya, kavga etme, diye nasihat ediyor. Obama, "sana ne, sen kendi işine bak" derse, ne olacak?
Yazarın Tüm Yazıları