Roman Abramoviç Chelsea’yi 140 milyon Pound’a satın alıyor. Altı yılda takımı için tam 900 milyon dolar harcıyor.
Chelsea şimdi yarı finalde. Galip geldiği ilk maçtan sonra, aşkın ve işçinin takımı Liverpool’u 4-4’lük skorla saf dışı bırakıyor.
Okyanusun öte tarafı, Amerika bu şarkıyla mitingler düzenliyor. Okyanusun bu tarafında, bu şarkıya Avrupa’da kimsenin tahmin etmediği bir grup sahip çıkıyor. İlk sahip çıkan onlar. İngilizler’in ünlü futbol takımı, Liverpool. Aşkın ve işçinin takımı. Louis Armstrong Amerika’da köleliğe karşı çıkan bir şarkı besteliyor. Milyonlar “When The Saints Go Marching In” şarkısını haykırırken, Liverpool taraftarları, aynı şarkıda tek bir sözcüğü değiştiriyor: “When The Reds Go Marching In”. Aynı müzikle “Reds” şarkısını söylüyorlar. Reds, kırmızılar iki anlamda. Kırmızı-beyaz kendi formaları, ama kırmızı aynı zamanda Sovyet Devriminden sonra işçi sınıfının rengi. Liverpool şarkılara zaten şerbetli. “You Will Never Walk Alone”, Hiçbir Zaman Yalnız Yürümeyeceksin, onların efsanevi şarkısı. Onlar, yani işçiler, hiçbir zaman yalnız yürümeyecek. Hep birlikte ve aşkla birlikte. Aşk olmadan birlikte yürümek yok, futbol hiç yok. Geçen salı akşamı Liverpool-Chelsea 4-4’lük maçı izlerken, alıp başımı gidiyorum. Liverpool’a ve Londra’ya Chelsea’ye. Liverpool acıların ve efsanelerin takımı. İki büyük acıları var. İlki, 1985 Heysel Faciası. Juventus’la Avrupa Kupa finalini oynadıkları maçta, iki takımın taraftarları arasında çıkan kavgada 39 kişi ölüyor. İngilizler altı yıl Avrupa kupalarından eleniyor. İkincisi İngiltere’de. Nottingham Forest’le oynanacak maç için, 24 bin taraftar Hillsborough’a gidiyor. 24 bin taraftardan 96’sı geri dönmüyor. 96 taraftar maçta çıkan olaylarda hayatını kaybediyor. Hırslı, cerbezeli ve kavgacı bir ruh. 96 kişi için anıt dikiliyor. O anıta konulan çiçekler yirmi yıldır her gün yenileniyor. Orada hiç sönmeyen bir ateş yanıyor. Efsanevi teknik direktörleri Bill Shankly takımı dördüncü ligden alıyor, önce birinci lig, ardından Avrupa şampiyonlukları. Yan ortalar revaçta iken, Shankly takımına orta saha futbolu oynatıyor. Hep kollektif futbol. Takımın sosyal ruhuna uygun. Ne de olsa, aşk ve işçiler.
EMEKLİLER İŞÇİLERE KARŞI
Salı gecesi bir Liverpool, bir Chelsea gol atarken, alıp başımı Londra’ya gidiyorum. Rus oligark, dünya zenginler listesinde yer alanlardan Roman Abramoviç özel helikopteri ile Londra üzerinde uçuyor. Abramoviç, Avrupa sosyetesinde farklı bir statü edinmek peşinde. İngiltere’den bir futbol takımını satın almak istiyor. İlk pazarlık iyi gitmiyor. Tottenham Hotspur’u satın almayı başaramıyor. Pazarlıktan yeni çıkıyor, helikopterde bunun ezikliği içinde. Aşağıya bakıyor, Londra’nın göbeğinde yemyeşil bir saha. Helikopter anında rota değiştiriyor ve sahaya iniyor. O saha Chelsea’ye ait. Chelsea’nin lakabı “Emekliler”. Aynı zamanda “Maviler”. Amblemi önce mavi renk üzerinde emeklileri temsil eden bir portre. 50’li yıllardan sonra kulübün mavi-beyaz rengine denk düşen, bu kez yine mavi ama elinde değnek tutan aslan olarak değiştiriliyor. Abramoviç Chelsea’yi 2003 yılında 140 milyon Pound’a satın alıyor. Para var, sosyetede ün kapma merakı var. Kesenin ağzını açıyor. Altı yılda takımı için tam 900 milyon dolar harcıyor. Teknik direktör Jose Mourinho’ya rekor para ödüyor, tek ricası var, Rus Shevchenko’yu oynatması. Mourinho Rus futbolcuyu pek oynatmıyor, Abramoviç de, teknik direktörlüğe önce Brezilya’yı dünya şampiyonu yapan Scolari’yi, şimdi de Hiddink’i getiriyor. Onca paraya rağmen, Chelsea henüz, Roman Abramoviç’in yanıp tutuştuğu Avrupa şampiyonluğunu yakalamış değil. Şimdi yine yarı finalde. 3-1 galip geldiği ilk maçtan sonra, aşkın ve işçinin öfkeli takımını 4-4’lük skorla saf dışı bırakıyor. Salı gecesi Liverpool elenince, hüzünleniyorum. Aşk yeniliyor. İşçiler yeniliyor. Galip gelen yine para. Evrensel kural bu kez futbol sahasında at oynatıyor.