Paylaş
Terörde bir yönüyle 90’lı yıllara dönüyoruz. PKK o yıllarda da, öğretmen kaçırıyor. Kamu görevlileri arasında en korumasız olarak öğretmenleri görüyor. Öyle ya, orada bir köy var uzakta, o köyde öğretmen var, yanında sadece kitap, defter ve kalem var.
Öğretmen PKK açısından tehlikeli. Çocukları yetiştiriyor. Çocuklar gerçeği ne kadar öğrenirse, PKK’dan o kadar uzaklaşıyor. PKK buna göz göre göre izin verir mi, zaten vermiyor ve öğretmen kaçırmalar hızlanıyor.
400 bin öğretmen atamayı bekliyor, buna karşılık atanma şansını bulmuş, görev almış öğretmenler can derdinde ve sıkıntı içinde. Ek ders hariç, ellerine ayda ortalama 1.700 lira geçiyor.
Ayrıca, Güneydoğu’da dersleri müfredata uygun yürütmekte zorlanıyorlar. Örneğin, son zamanlarda çocuklara İstiklal Marşı’nı okutmak cesaret istiyor.
SİYAH KURDELA
Geçenlerde Eğitim-İş Başkanı Veli Demir ve arkadaşları Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’i ziyaret ediyor. Veli Demir “öğretmenleri korumaktan” söz açıyor, gerçi o sırada öğretmen kaçırma yok, Bakan Dinçer de üzerinde pek durmuyor. Ama, bakanlık dün kaçırmaları kınayan açıklama yapıyor.
Bugün iş vahim noktalarda. Eğitim-İş’e bağlı öğretmenler bugün derslere siyah kurdela takarak girmeye çağrılıyor. Kaçırılan meslektaşlarıyla dayanışma adına.
Öğretmen kaçırma terörde yeni bir boyut. Öğretmen PKK açısından en kolay hedef. Orada bir köy var uzakta, terkibindeki gibi. Kendinizi o öğretmenin yerine koyun, hem azimlisiniz, hem tehlikede.
Meclis’teki son direnişçi
“Milletvekilliğinin düşürülmesi noktasına kadar yemin etmeyeceğim.”
BDP’lilerin de yemin kararından sonra, yemin etmeyen tek milletvekili CHP’li İsa Gök’le konuşuyorum dün. Gök’ün yorumu şöyle:
“Bu demokrasi mücadelesidir. Seçildiği halde, hapis cezası kalkmayan milletvekillerinin durumu Anayasaya, ceza yasasına, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına, B.M. Siyasal Haklar Sözleşmesine aykırıdır. Siyaset yargıyı öyle etkiledi ki, hem iç, hem uluslararası hukuk hiçe sayılıyor. Buna direnmek gerek. CHP olarak önce yemin etmeme kararı aldık, sonradan edilen yemin parti kararı değil.”
İçtüzüğe göre, bir ayda beş oturuma mazeretsiz katılmak milletvekilliğinin düşürülme nedeni. Ama, önce Meclis ilgili komisyonlarının toplanması, alınan kararın genel kurulca onaylanması gerek. Mazeretsiz ilk oturum yarın. İsa Gök:
“Kimseye o fırsatı vermem, beşinci oturuma gelmeden, yemin edeceğim.”
BDP’nin yöntemi sanki İspanya modeli
- ”Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlık tanımı değişmeli.
- Tevhid-i Tedrisat (öğrenim birliği) kaldırılmalı.
- Atatürk ilkeleri Anayasadan çıkartılmalı.
- Güneydoğu’da Kürtçe, Türkçe ile birlikte ana dil olmalı.
- Kamusal alanda türban serbest bırakılmalı.
- Yerel yönetimlerin yetkileri arttırılmalı.
- Anayasanın değiştirilmez olan maddeleri kaldırılmalı”.
Bu başlıklar BDP’nin Meclis çalışmalarında yol haritası. BDP milletvekili Altan Tan ile dün konuşurken, Tan bu başlıkları sıralıyor, seçim sonrasında bunlar üzerine kendi aralarında görüş geliştirdiklerini aktarıyor. Ya terör? Altan Tan:
“PKK’yı dağdan indirmek hükümetin işi, orada hükümetin muhatabı İmralı ve Kandil. Bu bizim işimiz değil, ama katkı sunmaktan kaçınmayız. Kürt Sorununa çözüm bulmak ise, bizim işimiz. Meclisteki partilerin katılımıyla bir komisyon oluşur ve siyasi görüşmeler başlar”.
Nasıl olacak? Yol haritası yukarıda. BDP’nin gelmesiyle birlikte, Mecliste dişe diş tartışılacak. Otuz yıl süren savaştan sonra siyasal çözümün perdesi ilk kez aralanacak gibi.
BDP’nin bu yöntemi İspanyol Modelini çağrıştırıyor. İspanya’da hükümet terör örgütü ETA’nın silahlı kanadıyla, siyasi çözüm için de parlamentodaki partiler ETA’nın siyasi kanadıyla görüşüyor.
‘Kafkaesk’, altmış yıldır ilk kez
JOSEPH K. kendi halinde bir banka memuru. Günün birinde tutuklanıyor, tutuklanma nedenini bilmiyor, suçsuz olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Joseph K. çırpınıyor, cezasına gerekçe arıyor, ama nafile.
Kafka’nın ünlü romanı Dava bu konu çevresinde dönüyor. Kafka bu temayı sıkça işliyor. Diğer romanlarındaki karakterlerin ortak özelliği anlamsız suçlamalarla karşılaşmaları. Bu özellik bir kavram yaratıyor, “Kafkaesk”.
Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), dünyanın en etkili basın örgütü, Tayvan’daki genel kurulunda “Türkiye’de gazetecilerin tutuklanmalarından duyduğu kaygıyı” dile getiriyor, “Türkiye’nin Çin ve İran’ı bile geride bırakarak en fazla sayıda gazeteciyi hapse atan ülke olduğunu” belirtiyor.
Tutuklu gazetecilerin durumunu Kafka’nın romanlarına benzetiyor, “Kafkaesk”. Türk Basını ile ilgili son altmış yılda böyle bir niteleme yok. Altmış yılda bu bir ilk.
IPI, Türkiye’de her gazetecinin istediğini yazdığını, Amerika’dan bile daha özgür olduğunu ilan eden büyüklerimizin kulaklarını çınlatıyor.
Paylaş